Haberler:

Mahallemiz Sakinlerinden Bayram Toksöz "ün Kızı Rabia Toksöz"ün Ramazan Bayramın Birinci günü mahallemizde Hayırı vardır. Herkes Davetlidir...

TATAR TÜRKLERININ MEVSIMLERLE ILGILI GELENEKLERI1

Başlatan sindirgidedeler, 11 Mart 2012, 01:01:33

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Yard. Doç. Dr. Çulpan ZARIPOVA ÇETIN
Muğla Ünivetsitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi
Mevsimlerle ilgili gelenek-görenekler ve bayramlar, insanların ekonomik hayatı ve halkın temel
ihtiyaçlarının sağlanmasıyla ilgilidir. Tatar Türkleri, yaşadıkları iklimden dolayı olmalı mevsimlerle
ilgili gelenek-görenekler bakımından zengin bir halktır. Etnografya gezileri sırasında köy köy dolaşıp
toplanan zengin malzeme sayesinde, Tatarların yaşadığı yörelerde içtimaî törenler ve bayramların
çoğunlukla ilkbahar ve yaz mevsiminde uygulandığı tespit edilmiştir. Bu geleneklerin çoğu takvimin
belli bir gününde yapılmaktan ziyade, yılın nasıl geldiğine bağlı olarak uygulanırmış. Kutlamanın
yapılacağı uygun günü genelde köyün en yaşlı ve en tecrübeli ihtiyarları (aksakalları) seçermiş.
Ayrıca, bahar ile ilgili gelenek ve görenekler, tarım işlerin öncesi veya sırasında, ya da sonrası yerine
getirilir.
Mevsimlerle ilgili gelenekler, Türk halklarının yaşadıkları bütün inançların ve girdikleri bütün
dinlerin izlerini taşırlar. Meselâ, kadim insanların en eski çağlarda güneşe tapmaları (baharda güneş
hareketini tekrarlayarak saban ile daire çizme, askere uğurlarken gençleri masa etrafında üç kere
doğudan batıya doğru döndürme ve sonra köylüler ile beraber güneşin doğduğu tarafa yürümeleri,
Narduğan bayramının kutlanması vs.), demirin esrarengiz gücüne inanmaları (köy etrafında daireyi
demir saban ile çizmeleri vb.) bu gelenekler içinde özel yere sahiptir.
BAHAR MEVSIMINDE UYGULANAN GELENEKLER
NÄWRÜZ (NEVRUZ) BAYRAMI
Hasattan önce yapılan gelenekler içinde ilk sırayı Nevruz almaktadır. XVIII. asra kadar Tatar halkı
yeni yılı tüm Türk boyları gibi, gün ile gecenin eşitlendiği gün, yani Mart ayının yirmi birinde
kutlamıştır. Näwrüz, Farsça’dan “yeni gün” manasına gelmektedir. Bu bayram sırasında kışı yenen
güneşin bahara doğru yol alması kutlanmaktadır.
Bu bayram, esasında Eski Doğu geleneklerinden çıkmış olup, daha sonra Antik Yunan’a ve
Roma’ya yayılmıştır. Orta Asya’da bu bayram M.Ö. VI. asırda kutlanmaya başlamıştır. Bütün Türk
boyları için de ortak olan Nevruz bayramı Idil boyu Tatarları tarafından da kutlanmaktadır.
Nevruz bayramına en aktif katılanlar her zaman çocuklar olmuştur. Mart ayının yirmi birinci günü
öncesi çocuklar uyuyakalmamak ve ilk olarak daha çok yiyecek toplamak için akşamdan yastık altına
bir odun koyup yatarlarmış. Uykuları gelmez ve bu nedenle çocuklar çok erken uyanır ve havlunun
işlemeli tarafından kesilip dikilen bohçalarını alıp ev ev dolaşarak yeni yılda sağlık, huzur ve rahat
hayat, bolluk, bereket dileyen mâniler söylerlermiş. Genelde bu tür mânilerde, sığırların sütlü olması,
malların sonbaharda artması, evde kalan kızların kısmetinin açılması, ev sahibinin işlerinin yolunda
gitmesi gibi dilekler dilenirmiş. Ev sahipleri de çocuklara boyanmış yumurtalar, hamur, patates ve
etten yapılmış yiyecekler (pärämäç, sumsa, qıstıbıy, öçpoçmaq) verirlermiş.
Nevruz bayramına medrese öğrencileri de sevinerek katılırlarmış. Nevruz bayramı, soğuk kışın
bitmesine, doğanın canlanmasına sevinme, köylüleri neşelendirme gibi duyguları ve hareketleri de
içine almış bir bayram olmuştur. Meselâ, Nevruz bayramında söylenilen birkaç mâniden örnek
verelim:
Abzıy eşeñ uñ bulsın, Ağabey, işin yolunda olsun,
Telägäneñ yuş bulsın, Istediğin denk gelsin,
Küñelläreñ huş bulsın, Gönlünüz de hoş olsun,
Näwrüz möbäräkbad, Nevruz mübarek olsun.
Qazanğa barmaq kiräk, Kazan’a gitmek lâzım,
Balıqqa qarmaq kiräk, Balığa olta lâzım,
1 Bu makale “Türk Dünyası Araştırmaları” dergisinde (Kasım-Aralık 2004) yayınlanmıştır.
Þäkertkä aqça kiräk, Öğrenciye para lâzım,
Näwrüz möbäräkbad. Nevruz mübarek olsun.
Bulmıy ikän aqçagız, Eğer yoksa paranız,
Yözegez qızartmağız, Canınızı sıkmayın,
Ni bulsa da biregez, Ne olsa da veriniz,
Näwrüz möbäräkbad! Nevruz mübarek olsun.
Açulanma bezlärgä, Kızmayınız bizlere,
Eytik çının sezlärgä; Gerçeği söyleyelim sizlere;
Bez kildek qız küzlärgä, Geldik kızları beğenmeye
Qotlı bulsın yaz!2 Kutlu olsun bahar!
Näwrüz äyttek bez sezgä, Nevruz dedik biz size,
Haqın biregez bezgä: Hakkını veriniz bize:
Yäşegez jitep yözgä, Yaşınız gelip yüze,
Malığız artsın közgä, Malınız artsın güze,
Näwrüz mübäräkbad. Nevruz kutlu olsun!
Gördüğümüz gibi, Nevruz mânilerinde bahar ile birlikte gençlik, sevgi konuları da ilgi alanı
dışında kalmamıştır. Çoğu zaman bu mânileri hazırlıksız olarak, irticalen öğrenciler kendileri
yaratmıştır.
Nevruz sırasında Nevruzbike olarak en güzel kız da seçilirmiş. Onu at arabasına oturtup meydana
getirirler ve sorular vererek ilkbaharın nasıl geleceği ve kendilerini ileride ne bekleyeceğinden haber
almaya çalışırlarmış. “Al mı, gül mü?” diye sorarlar ve gönülden “al olursa böyle olur, gül olursa
şöyle olur” diye dilek tutarlarmış. Nevruzbike’nin bundan haberi olmaz, “al” der, ya da “gül” der.
Dilek tutan da sonra bu falı açıklarmış.3
Nevruz mânileriŞihabetdin Mercanî ve Kayum Nasırî gibi ceditçi yazarlar tarafından derlenmiştir.
Þ. Mercanî, “Nevruz Beyitleri”nin Bulgar devleti devrinde de bilindiklerini göstermektedir. Bu tür
beyitlerde iki kızın yeni yıl günlerinde Nevruz mânilerini söylemelerinden bahsedilmektedir.4 Nevruz
mânilerinin halk edebiyatı uzmanları tarafından derlenen çeşitli varyantları da yayınlandı.5 Metinlerin
daha dolu bir şekli Näwrüz Beyiti adı ile Borıñğı Tatar Edebiyatı kitabında yer almıştır (Kazan 1963).
Kazan Hanlığı Rusların idaresine tâbi olduktan sonra Tatarların yeni yıl kutlamaları zorunlu
şekilde Hıristiyan takvimine göre 1 Ocak’a alınıyor. Fakat şunu da söylemeliyiz, Tatarlarda Nevruz
kutlamalarının bazı safhaları zaten geciktirilerek uygulanmış ve başka halklarda baharı kutlama olduğu
gibi Tatar Türklerinde de onlar tam manasıyla baharın geldiği zamana alınmıştır. Bu yüzden de ayrıca
Orta Asya’nın göçebe halklarının (meselâ, Kazak Türklerinin) sözlü ve yazılı edebiyatlarında, Nevruz,
en çok işlenen konulardan biri olarak karşımıza çıkıyorsa,6 Tatar Türklerinin edebiyatı hakkında biz
aynı fikirde bulunamayız. Idil boyu Tatarları’nı başka Türk boyları ile kıyaslarsak daha soğuk iklimde
hayat sürdüklerini unutmamalıyız. Damdan düşen damlalar tabi ki baharı müjdeler, ama bayram
yapmak için henüz erkendir, çünkü hava soğuk, yer de çamurlu ve nemlidir. Bir halk bayramı için
geniş ve çimli bir alana, gönülleri ısıtan güneşli havaya da ihtiyaç vardır. Bu yüzden de başka
halklarda Nevruz’un olduğunu sayarsak buna karşılık, Tatarlarda da hasat öncesi uygulanan başka bir
bayram ortaya çıkmıştır, Sabantuy bayramı. Bu bayram Orta Idil boyu topraklarında çıkan ve bu
coğrafyanın doğasına en güzel şekilde uyum sağlayan gerçek millî bir bayramdır.7 Bu bayram
hakkındaki bilgileri Buz Uğurlama ve Cimçeçek Bayramı’ndan sonra vereceğiz.
2 Urazman, Räüfä. Tatar Halqınıñ Yolaları häm Bäyrämnäre. Kazan 1992, s. 13.
3 Bäyrämnär, Tuylar Öçen. Tamaşa Ürnäkläre. Kazan 1999, s. 38.
4 Möhämmätcanov, Rif. Başqortstan Iq Buyı Tatarlarınıñ Yola Icatı. Ufa 1982, s. 19.
5 Tatar Halıq Icatı. Yola häm Uyın Cırları, Qazan 1980.
6 Ali Akar . “Kazak Edebiyatında Nevruz”, Türk Kültürü, Sayı 457, Ankara 2001, s. 293-298.
7 Urazman, a.g.e., s. 13-14.
BOZ OZATU BÄYRÄME
BUZ UÐURLAMA BAYRAMI
Tatar Türkleri daha çok tarıma dayalı bir toplumdur. Tatar köyleri de nehre yakın olduklarından
dolayı, bu nehirlerde bahar gelmesiyle buzların kırılıp akması özel bir bayram rengini alırmış. Buzun
kırılıp eridiğini gören ilk kişi köye doğru koşup köylülere müjde verir. Nehir köyden iki-üç kilometre
uzaklıkta olmasına rağmen, köyün gençleri bayramlık kıyafetlerini giyip süslenip nehir kenarına veya
köprü önüne toplanıp buzların kırılıp akmasını izlerler, oyunlar oynarlar, türküler söylerlermiş. Bu
bayrama nehir uzakta olmadığı durumlarda büyükler de katılırmış.
Kırılan buz parçaları üzerine gençler samandan ateş yakıp yanan samanı akıtırlarmış.
Başkurdistan’da bulunan Tatar köylerinde ise nehir kenarında samandan büyük bir kukla yaparlar. Bir
hafta kadar gençler bu kukla etrafına toplanıp oyunlar oynar, eğlenir. Son buzlar akıp gittiği gün de bu
kuklayı aleve verirler. Bazen de kuklayı son buzun üzerine dikip aleve verirler ve nehre katarlar. Bu
tören, hastalıkların, kötü ruhların köyü terk etmesi için yapılır.8 Sibirya Tatarları ise samandan
yapılmış kuklayı kayın ağacının kabuğu üzerine yerleştirip Irtiş nehrine akıtırlarmış.9 Bu da kayın
ağacının kutsallığına ve koruyucu bir güçe sahip olmasına inanılarak yapılırmış.Şamanlar da biri
hastalandığı sırada bir kukla yaparak hastalığın bu kuklaya geçeceğine inanırlar ve onu bozkıra
atarlarmış.10
Tataristan’ın güneyinde akan Çulman (Kama) nehri boyuna yerleşmiş köylerde buzu uğurlamaya
gelen kızlar ve gençler nehirden buz parçaları ile suyu bir kaba alıp köylülere ikram ederlermiş; bu
hareket sevap bir iş sayılırmış.11
Bazen aynı nehrin her iki tarafına yerleşmiş köyler, biri bir tarafta, ikincisi ikinci tarafta bayram
ederlermiş. Eğlenceler buzun üzerinde akan saman alevleri aydınlığında gece yarısına kadar devam
edermiş.
Buzu uğurlama bayramına benzer bir bayram Besermenler12de de bilinir. N. V. Nikolskiy bu
bayramın Besermenler’e ait olup, Hıristiyan takvimi ile alâkası olmayan bayram olduğunu
söylemektedir. Bu bayram sırasında Besermenler, nehre içki saçısı vererek,13 suyun taşmasını,
insanlara, mallara ziyan gelmesini önlemiş olacaklarına inanırlarmış. Fakat bu saçı yazın nehre
girildiğinde kimse boğulmasın, su sahibi kimsenin canını yakmasın diye su sahibini rıza etmek için de
yapılmış olmalı. Bazı köylerde bu bayram sırasında nehre hasta birinin üzerinden çıkarılan giysisini de
akıtırlarmış. Bu da, hastalık insan vücudunu terk etsin, buzlu su ile akıp gitsin diye yapılırmış.
Buzu uğurlama geleneğinin en eski şeklinde Tatar Türklerinin su gücüne, Su iyesine seslenmesi
gibi bir tören olduğunu tahmin etmek güç değildir. Fakat bu törenin ilkel manası kaybolup, artık XIX.
asır sonunda o, gençlerin toplu bir şekilde gönül açma geleneğine dönüşmüştür. Gençler arasında
mutlaka bir garmunçı (akordeona benzer garmun adlı Tatar müzik aletini çalan) da bulunurmuş.
Kızlar ve gençler kuru bir yer bulup orada halk oyunları oynarlarmış.
Tatar âlimi Flöra Bayazitova Keräşenlär adı verilen zorla Hıristiyanlaştırılan Tatarlardan “Buzu
Uğurlama” adlı bir halk türküsü de derlemiştir.14 Buzu uğurlama bayramının en güzel tasvirini XX.
yüzyılın başında Tatar yazarı Mähmüt Ðaläw tarafından yazılan Bolğançıq Yıllar (Karmaşık Yıllar)
adlı romanda bulabiliriz.
CIMÇÄÇÄK BÄYRÄME
KARDELEN BAYRAMI
Tatar Türkleri tarafından kutlanılan bahar bayramlarının başka biri Cimçäçäk (Kardelen)
bayramıdır. Isminden de görünüyor ki, bu bayram bitki kültü ile bağlı olarak ortaya çıkmış bir bayram
8 Urazman, a.g.e., s. 14.
9 Bayazitova, Flöra. Tatar Halqınıñ Bäyräm häm Könküreş Yolaları. Kazan 1995, s. 111.
10 Inan, Abdülkadir, Eski Türk Dini Tarihi, Istanbul 1976, Milli Eğitim Basımevi, s. 150.
11 Urazman, a.g.e., s. 13.
12 Udmurt etnik grubudur. Dilleri Udmurt dili olup, Türk Lehçelerine has özellikleri taşımaktadır. Idil boyu Bulgar devleti
sınırlarında yaşamış ve Müslümanlaşmış Fin-Ugor kabilelerinden oldukları tahmin ediliyor. Kazan Hanlığı döneminde
Çeptsa (Vyatka nehrinin kolu) nehri boyuna göç etmeleri ve Türk boyları ile asimile etmelerinden de bahsedilir (Tatarskiy
Entsiklopediçeskiy Slovar. Kazan 1999, s. 74.).
13 Nikolskiy, N. V. Sbornik Istoriçeskih Materialov o Narodnostyah Povoljya. Kazan 1919.
14 Urazman, a.g.e., s. 15.
olmalı. Bu bayram, kar altından ilk çiçek, kardelen çiçeği çıktığında kutlanır ve doğadaki
değişikliklere bağlı mevsim geleneği olarak izlenilebilir. Cimçäçäk bir hafta, on gün kadar devam
edermiş ve orada “Tarı çäçtek” (“Darı Ektik”), “Þayqamış”, “Saylaş”(“Seçmeli”) gibi oyunların
oynandığı bilinir. Araştırmacılar, bu bayram sırasında söylenilen türkülerin içeriğini genelde düğün
içerikli olarak tanıtmaktadırlar. Fakat isminden de belli olduğu gibi, bu bayram, ziraatçılık ile ilgili
bayram olmalı. Türkülerin içeriği ise zaman geçtikçe değişikliklere uğramış olabilir.
Eskiden büyüleyici anlama sahip olan kelimelerin zamanla unutulup, geleneksel fonksiyonlarını
kaybetmeleri de doğaldır. Bu bayram, özellikle Başkurdistan’da Ik Nehri boyunda yaşayan Tatarlara
özgü bir bayram olarak bilinir. Fakat Çuvaşlarda ve Mari halkında da nehirler buzdan açılıp, bitkiler
ve çiçekler görünmeye başladığı zaman Yer Ana’yı ağırlama ve korumaya yönelik merasimler
yapılırmış. Su sahiplerine onlar da cimçäçäk (kardelen) kurban ederlermiş. Tatarlar bu döneme ayaw
(koruma) veya näzek (nazik) adını vermişlerdir. Kadim insanların fikrine göre, bu dönemde Yer
Ana’yı incitmeye, onu sivri nesneler ile kazmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu gelenek Marilerde aya
veya oya, Udmurtlarda in-vozo, invojo, vojodır adları ile geçer. Bu dönemde tabi ki Yer Ana’ya hayat
veren su sahiplerinin de gönlünü almak kutsal görev sayılmıştır. Ayaw geleneğini andıran gelenekler
Mordva15 ve Dağıstan halklarında da bilinir.
Cimçäçäk bayramı sırasında uygulanan geleneklerden bugüne sadece “Cimçäçäk” oyunu
korunmuştur. Bu oyunu Fergane’de yaşayan Tacikler ve Özbekler aynı anlama gelen “Boyçäçäk”
kelimesiyle adlandırırlar. Bu oyunlar sırasında aile konusu merkez konu olarak belirlense de, bahar
güneşini övme, Yer Ana’ya saygıda bulunma, onu ağırlama da unutulmamaktadır.16
Linkback: TATAR TÜRKLERININ MEVSIMLERLE ILGILI GELENEKLERI1
  • Gösterim 13,714 
  • Türk Dünyasından Seçmeler
  • 3 Yanıtlar




SABANTUY BÄYRÄME
ÇIFT SÜRME BAYRAMI
Çiftçilik ile uğraşan halk için ekim zamanı, en önemli zamanlardan biri olmuştur. Ekinci bu günü
atlarının hazırlığını yaparak, ekilecek tohumları gözden geçirerek beklermiş.
Bahar mevsiminde yapılan saban işleri etrafında insanları yakınlaştıran, çalışmaya karşı sevgi ve
istek uyandıran çeşitli bayramlar ve törenler oluşmuştur. Bu gelenek ve törenler sırasında ekinlerin
verimliliği, doğadan yardım isteme söz konusu olmuştur. Kayum Nasırî bize Tatar ekincilerinin erken
kıştan hasat toplanıncaya kadar hasat ile ilgili büyük bir hazırlık içinde yaşadıklarından haber
vermektedir. Bu yüzden de doğa olaylarını inceleyerek yılın nasıl geçeceğini düşünüp, ekinci birkaç
yıllık tecrübesini ele alıp yorumlar yaparmış. Buraya eski şamanizm devrinden kalan inançlar, ırım
(büyü)ler da eklenmektedir.17 O günlerden bugüne ulaşan birçok halk meteorolojisi (onlar Tatarlarda
sınamışlar olarak adlandırılmaktadırlar), yorumlar, atasözleri ve deyimler hâlâ halk içinde korunmakta
ve uygulanmaktadır.
Tatar Türkleri, Sabantuy (“saban” – saban, “tuy” – düğün) bayramını, kar yerden kalktığı
günlerden itibaren bahar ekini ekilinceye kadar kutlamışlardır. Bu bayramın ilk özelliği, onu yapmak
için takvime bağlı olan özel bir günün olmamasıdır. Bu bayramın yapılacağı gün, yılın nasıl
gelmesine, karların erime ve toprağın ekin işlerine hazır olma durumuna bağlı olarak seçilmiş ve hâlâ
aynen seçilmektedir. Eskiden Sabantuy bayramı yapılacak günü, köyün ihtiyarları belirlerlermiş ve
genelde Pazar gününe denk gelmesine özen gösterirlermiş. Bugün de her köy bu bayramı komşu
köyün bayramına da katılabilme amacı ile farklı günde yapmak ister. Fakat Sabantuy bayramı, her
köye özel bir bayram sayılır ve komşu köylerin halkını özel bir şekilde bu bayrama davet etmezler.
Onlar genelde davetsiz gelirler ve bayram sonu kendi köylerine geri dönerler. Ancak bayram olan
köyde akrabaları varsa, burada yemeğe de çağırılabilirler.
Sabantuy bayramı büyük bayramdır. Bu bayrama hazırlık bayramın çok öncesi başlar. Kadınlar
evlerini temizlerler (ağaç tomruklarından yapılan evler her bahar Sabantuy bayramı öncesi yıkanır,
silinir). Erkekler ise avlu ile ahırı temizler ve süpürürler. Sabantuy bayramına özel içki (sıra) ve
15 Fin-Ugor halkıdır.
16 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 23-25.
17 Kayum Nasırî. “Poverya i Obryadı Kazanskih Tatar”. Zapiski Imperatorskogo Russkogo Geografiçeskogo Obşestva, Tom
VI, Vıp. II, 1880.
yemekler hazırlanır.18 Bu bayrama yiyecek ve içeceklerin sıra dışı bol hazırlanması hasatların da bol,
iyi olması dileği olarak kabul edilebilir.
Eskiden Sabantuy bayramı öncesi de çocuklar Nevruz bayramı sabahı olduğu gibi ev ev dolaşıp
yiyecek toplarlarmış. Yetim, öksüz çocuklara daha çok ilgi gösterirler ve onlar daha bol bayramlık
yiyecek toplarlarmış. Meselâ, Tatarların büyük şairi Abdullah Tukay’ın Hatırımda Kalanlar adlı
çocukluk hatırası eserinde, kendisinin annesiz-babasız olduğu, ayrıca rahmetli babasının molla
olduğundan dolayı köylülerin onunla daha yakından ilgilendiklerini ve evine herkesten daha fazla
boyanmış yumurta getirerek üvey annesi ve babasının gönlünü aldığını yazmaktadır.19
Sabantuy bayramı iki safhadan oluşmaktadır: hazırlık ve bayramın kendisi. Eskiden, Sabantuy
öncesi çocuklara botqa (lâpa) ikram ederlermiş. Bazı yörelerde buna Därä Botqası, bazı yörelerde ise
Zärrä Botqası derlermiş. Bu terimin manası hâlâ açıklanmamıştır (Biz ise buradaki Därä kelimesinin
“dere” anlamına gelip bu şenliğin dere boyunda yapılmasına işaret olduğunu düşünüyoruz). Birçok
yerde ise bu bayramın adı Qarğa Botqası olmuş. Ilkbaharda kar kalkıp ilk toprak göründüğünde,
köyün ihtiyarlarının belirlediği gün çocuklar ev ev dolaşıp bulgur, süt, yağ ve yumurta toplarlarmış.
Erzaklar toplanırken mâniler de söylerlermiş:
Där, där, därägä Der, der, dereye
Irtä torıp botqağa. Erken kalkıp lâpaya.
Berseköngä - kükäygä, Yarından sonra- yumurtaya,
Annan qala - sörängä. Sonra ise bayrama.
Qarğa äytä qar-qar Karga der ki kar-kar
Tuyım citte, barr,barr, Düğünüm var, var, var,
Yarma, kükäy alıp bar, Bulguru, yumurtayı götür,
Sıy, mayıñnı salıp bar, Sığ, yağını koy götür,
Äpäy, iteñ tağıp bar, Ekmek, etini de götür,
Barr, barr, barr.20 Var, var, var.
Toplanan yiyeceklerden çayırda, dağda, kırda (genelde bu yer her sene ibadet yapılan yer
olmuştur), bazen de bir evde, bir-iki yaşlı kadın gözetiminde büyük kazanda botqa pişirirlermiş. Bu
botqa’nın tadına bakmak için köyün bütün çocukları ve kadınları toplanırmış. Herkes kendisi ile
tabak-kaşık getirir ve ikram sonrası çeşitli oyunlar oynarlarmış. Botqa’yı kaşıklara alıp kargalar gibi
zıplayarak açılmış yerlere de serperlermiş. Yere yapılan bu botqa saçısı, Yer Ana’ya saygı gösterme,
kötü ruhları kovma anlamına gelmiştir. Qarğa Botqası’nın başka bir özelliği – bir yere oturmadan,
ayakta yenmesidir. Tatar Türkçesi’ndeki “Utorop aşa, qarga botqası tügelder” (oturup ye, karga lâpası
değil ya!) deyimi ile bu gelenek dilde de ifadesini bulmuştur. Sibirya Tatarları’nda ise Qarğa Botqası
evde yapılırsa damın üstünde yenilirmiş.21
Aslında bu bayram doğaya, kuşlara saygı göstermenin güzel bir örneği olarak, Sabantuy
bayramının vazgeçilmez bir parçası, sabana çıkmadan yapılan bir tören şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Araştırmacılar bu botqa’nın ismi ile ilgili çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları “Acaba, eski
zamanlarda Tatarlarda karga totemi mi olmuş?” gibi soruya cevap aramaktadırlar. Botqa’yı direk
başlarına koyup kargalara da bırakma alışkanlığı bu fikri savunmaktadır.
Belki de bu bayramın ismi daha basit bir şekilde anlatılabilir. Yerin yaratılışı ile ilgili efsanelerin
birinde, Yaratıcı’nın karayı bulup müjde getirme işini kargaya yüklemesi ile ilişki kurabiliriz. Soğuk
kış aylarından sonra geri dönen karakargalar da, aslında baharı müjdeler. Ayrıca bu kuşlar, çiftçilerin
ekinlerine zarar veren haşereleri yiyerek büyük yarar sağlarlar. Böylesine, Qarğa Botqası bayramının
baharın gelmesini ve yerlerin ısınmasını müjdeleyen karakargaların dönüşü ile bağlı bir bayram
olduğunu söyleyebiliriz.
Günümüz Sabantuy bayramının hazırlık safhası, kutlama esnasında düzenlenecek yarışmalarda
yarışı kazanacak olanlar için hediyeler toplamaktan başlanır. Eskiden en değerli hediye, geçen yıl
18 Urazman, a.g.e., s. 36-37.
19 Abdullah Tukay. “Hatırımda Kalanlar”. Kardeş Edebiyatlar, T-A- Eylül 1995, s. 26.
20 Urazman, a.g.e., s.17.
21 Bayazitova, a.g.e., s. 20.
evlenen genç gelinlerin işlemeli havluları olmuştur. Gelin bu hediyeyi çeyizinde bulunan en güzel
havludan hazırlarmış. Tataristan’ın Mamadış ilçesi ihtiyarlarının anlattıklarına bakarsak, bu havlunun
değeri bir koyuna eşit olmuş. Günümüzde ise bayanlar hep çalışmakta olup el işi artık önemini
yitirmiştir ve gelinler de işlemeli havlu yerine genelde mağazadan satın alınan erkek gömleği vermeyi
tercih ederler.22 Kazan’a bağlı köylerde ise, gelinler hediye olarak erkek gömleği, seccade ve oyalı iki
mendil hazırlamak zorunda olurlarmış. Başka köylüler kumaş, yazma, dantelli mendiller, havlu,
sofralık v.b. hediyeler verirlermiş. Bunun dışında herkesten bugün de bir-iki yumurta istenir. Bazıları
hediye yerine çok sayıda yumurta verir ve böylesine diğer hediyeler ile birlikte yüzden fazla yumurta
da toplanır. Bu yumurtaların bir kısmını satıp, bunların parasıyla başka çeşit hediyeler alırlar, kalan
yumurtalar da bayram sırasında kullanılır. Yarışmayı kazanana verilir, güreşçiler tarafından içilir,
bayanlar yumurtayı kaşığa koyup koşmak suretiyle eğlenirler. Böylece artan yumurtalar da
değerlendirilmiş olur. Hediyeleri genelde herkes vermeye çalışır. Bazıları dileklerinin kabul olması
sonucu sadaka olarak veya adak olarak ayrı hediyeler de hazırlarlar. Bu tür adakları çoğunlukla yaşlı
kadınlar hazırlar ve genelde “güreşte kazanana” veya “at yarışında en son gelen ata” adarlar.
Hediye toplamaya katılanlar, gençler veya orta yaş erkekler olur. Bu gelenek, at üzerinde veya
yaya olarak yapılır. Evin penceresini tıkladıktan sonra evin hanımları bekletmeden hediye çıkarırlar.
Hediyeleri, gelenek olarak at yelesine veya yulara asarlar. Yaya toplayanlar ise hediyeleri boyunlarına
asıp, havluları omuzlarına dolarlar. Hediye toplama sırasında müzik aletleri (garmun) çalarlar. Eskiden
bir havluyu bayram günü müjdesi olarak köyün girişindeki tarla kapısına bağlarlarmış. Bazen
hediyeler toplanıp bittikten sonra, övünmek için komşu köylere de gidilir. Sonunda hediyeleri köyün
saygıdeğer ihtiyarlarına (veya köyün muhtarına) teslim ederler, bayramda da onların sözünü tutarlar.
Bazı yörelerde hediye toplama görevine iki-üç orta yaş erkek yüklenir. Onların biri uzun sopa taşır,
hediyeleri de bu sopaya bağlarlar. En güzel havlu bu sopanın en ucunda yer alır. Bu erkeğe de Sölgeçe
Yeget (Havlucu Yiğit) adı verilir. Yumurta toplama işini de bir delikanlıya veya bir ihtiyara
devrederler.
Hediyeler toplandığı gün atları yarışa hazırlamaya başlarlar.
Mäydan (Meydan). Yarış, her yerde at yarışları, koşma, zıplama ve güreş gibi safhalardan oluşur.
Bayrama köylüler de, uzaktan gelen misafirler de katılabilir. Kadınlar ve kızlar, eskiden yarışları
genelde seyirci olarak izlerlermiş. Çoğu köylerde bayram için meydan olarak o sene boş kalan,
dinlenmekte olan tarla seçilir. Aynı zamanda her yörede Sabantuy bayramı için belirlenen geleneksel
yerler de olur. Bunlar, genelde ağaçlarla çevrili çayır olan düzlük yerlerdir. Ormana veya çeşmeye
yakın yerler de olabilir. Bu yere mäydan, bazı yörelerde ise bäyge de denir. Meydan, dağ veya tepe
eteğinde ise, Sabantuy’u seyretmek daha da kolay oluyor. Köy halkı meydana en güzel
bayramlıklarını giyerek, ayrı ayrı veya ailece gelir.
At, Türklerde eskiden ilahî bir güce sahip olan mal sıfatında kabul edilmiş ve hatta Türkler ata
tapmışlardır.23 Tabi ki, atın çiftçi hayatında ne kadar önemli yere sahip olduğunu da unutmamalıyız.
Bu yüzden de atı olan herkes Sabantuy’da at yarışına katılmak ister, çünkü at yarışı en itibarlı yarış
sayılmaktadır. Atlara sekiz-on iki yaşındaki erkek çocukları bindirirler. Başlama çizgisi köyden sekiz
kilometre kadar uzaklıkta olur. Yarışı yöneten de oraya gider. Onun işareti ile atlılar tarla yolundan
köye doğru, yani yarış noktasına koşarlar. Bu tür yarışlar Orta Asya’da yaşayan ve göçebe hayat
sürdüren halklara da hastır. Kural olarak, yarışa katılan herkes hediye alır. Ilk gelene en güzel havluyu
verirler. Bazen de en fazla hediye toplayan at, en son gelen at olur. At yarışlarının en güzel ve en
dramatik anıları ile Sabantuy bayramının başka safhalarını Tatar yazarları Alimcan Ibrahimov
Almaçuar (Alaca Benekli At), Ömer Beşirov Tuğan Yağım – Yäşel Bişek (Doğduğum Yer, Yeşil
Beşik), Muhammet Gali Sabantuyında (Sabantuy’da) adlı eserlerde kaydetmişlerdir.
Atlılar köye doğru koştuğu zaman, meydanda başka tür yarışlar da uygulanır. Meselâ, koşma,
pürüzsüz hale getirilen direğe çıplak ayak ile tırmanma (direk başında, kazananı hediye olarak canlı
horoz bekler), iki tarafın karşılıklı olarak bağı çekmesi, bilek yarışı, yatay konulan direğin ucuna
dengeyi kaybetmeden ulaşmaya çalışma, odun üzerinde ot veya samanla doldurulan çuvalla dövüşme,
ayaklara çuval giyip koşma, çıngıraklı terazilerle dökmeden su taşıma, gözleri bağlı halde ipe asılı
hediyeleri kesme, kaşığa konulan yumurtayı ağza alıp koşma, gözleri bağlı halde sopa ile çömlek
kırma (son dört tür yarışa kadınlar ayrıca aktif katılıyor) v.b. gibi. Eskiden çömlek kırma, kötü ruhları
22 Urazmanova, Raufa. Sovremennıyı Obryadı Tatarskogo Naroda. Kazan 1984, s. 60.
23 Hudyakov, Mihail. Kult Konya v Prikamye. IGAIMK., 1933, s 271-273.
kovmak için uygulanırmış. Tobol ve Tümen Tatarları bu geleneği bugün de düğün sırasında
uygularlar: Çömleği, damadın evine kızın oturup geldiği arabaya vurarak kırarlar.24 Türkiye
Türklerinde ise bu gelenek, baba evinden gittiği an kızın arkasından bardak kırma olarak korunmuştur.
Bayramın başka bir etkinliği de güreş’tir. Güreş, çeşitli yaş ve ağırlık grupları arasında uygulanır.
Güreş sırasında erkekler bellerine kadar soyunurlar ve birbirlerini havlu ile tutup çekerek yıkmaya
çalışırlar. Güreş, birisinin kazanmasıyla sona erer. Birkaç kişiyi yenen güreşçi, batır* ilân edilir. O da
en güzel havluyu hediye alır ve ona koyun da verilir. Günümüzde üç batır belirlenir ve onlara değerli
hediyeler verilir (halı, elektrikli süpürge, çamaşır makinesi v.s.). Birinci batır’a artık bir gelenek
olarak koyun ile beraber araba da hediye edilmektedir.
Bu yarışların dışında güzel şarkı söyleyen ve oyun oynayan da belirlenir. Herkes becerdiğini
göstermeye çalışır. Meydana yakın yerlerde mağazalar, büfeler millî yiyeceklerden satış yapar.
Eskiden Sabantuy bayramı sırasında daha değişik yarışlar da yapılırmış. Meselâ, ağır taşı kaldırma
yarışı. Bu tür yarış hakkında Tatar halkının Alpamşa adlı masalında da söz edilmektedir: “Alpamşa bir
taşı alıyor da, onu ikinci taşa vurarak kırıyor. Sonra da iki taşı eline geçirip koltuk altına alıyor ve dağa
doğru koşuyor”.25 Fakat günümüzde bu yarış sırasında artık taş değil, genelde ağırlık, top
kaldırılmaktadır.
Yarışlar sona erdiğinde herkes evine dağılır. Bu gün, her evde bayram sofrası hazırlanır. Sabantuy
genelde sabah saat ondan akşam üçe dörte kadar devam eder. Karanlık olduktan sonra da gençler bir
araya toplanarak Kiçke Sabantuy (Akşam Sabantuy’u) düzenleyerek, oyunlara devam ederler. Eskiden
Sabantuy bayramı haftalarca sürermiş.
XX. asrın ortalarına kadar Sabantuy geleneği daha özel bir düzenle yapılırmış. Sabantuy’a hazırlık
bir-iki hafta önce başlar ve büyük bir sorumluluk istermiş. Köyün etrafı sabanla sürülürmüş (kadim
insanlar, demirde güç ve kuvvetin saklı olduğuna inanmışlar). Bu işi evlenmeyen kızlar yaparmış.
Erkeklerin ve evli kadınların bu törene katılma hakkı olmazmış. Kızlar saçlarını omuzlarına dağıtıp,
bayramlık kıyafetlerden, bellerine yeni yazma bağlayarak saban sürmeye alınırlar, ellerine de değnek
veya kamçı alırlarmış. Kızların önünden saçları dağınık, süpürgeye binmiş halde bir yaşlı kadın
gelirmiş. Başka bir yaşlı kadın da saban başına yaslanıp, kızların omuzlarından ve koltuk altlarından
geçirilen dizgini sallayıp, onları kamçı ile kovalarmış. Bu yaşlı kadın kızları hatta dövmeliymiş.
Böylece, güneşin doğduğu taraftan battığı tarafa büyük bir daire çizerlermiş. Bu iş yapılırken köye
kimse giremez ve çıkamazmış. Yaklaşmak bile yasak edilirmiş. Yaklaşan biri olduğu sırada, o insanı
öldüresiye döverlermiş. Saban çizildikten sonra, artık köyde kötü ruhlar ve hastalıkların kalmadığına
inanılmış. Saban çizmek, Sabantuy’a hazırlığın ilk aşaması olmuştur. Kayum Nasırî Qazan
Tatarlarınıñ Işanuları häm Yolaları (Kazan Tatarları’nın Inanışları ve Gelenekleri) adlı eserinde saban
ile daire çizme geleneğinin eskiden insanlara ve hayvanlara zarar veren hastalıklar sırasında da
uygulandığını söylemektedir (meselâ, veba hastalığı sırasında). Ayrıca, Tatar Türklerinde at, gittiği
yolda birden durursa da balta ucu ile at ve araba etrafında daire çizip, baltayı o daire içine saplama
âdeti olmuş. Yolda yalnız başına açık alanda uyumak zorunda kalan insanların da boy yeterince
uzanarak bıçak ile daire çizip, şu daire içinde uyumasını uygun görmüşler. Bir de bıçağı yanlarına
saplamaları lâzımmış.26
Saban ve başka olaylarla ilgili daire çizerken güneş hareketini tekrarlamak, güneşe tapma
çağından kalan bir gelenek olmalıdır. Araştırmacılar Idil boyu Tatarlarının çok eski çağlarda, daha
ekin ekmedikleri bir dönemde güneşe taptıklarından bahsetmektedirler. Arkeolojik kazılar sırasında
Bulgar devleti devrine ait, üzerine güneş resmi yapılmış çanak-tabaklar bulunmuştur. Eskiden Bulgar
devleti sınırlarında yaşayanlar tarafından güneşe beyaz veya sarı (kırmızı) renkte olan hayvan da
kurban edilirmiş. Yemin ederken de Tatarlar hâlâ o dönemin uzantısı sayılan yemin sözünü dile alırlar:
“Güneştir, sözüm hak”.27
Saban çizildikten sonra hediyeler toplamaya başlarlarmış. Onları uzun bir sopanın başına
toplarlarmış. Sopanın başına çember geçirirler ve bu çembere hediyelik kumaşlar, yazmalar, havlular
bağlandıktan sonra ortaya gene güneşi andıran bir manzara çıkarmış.
24 Valeyev S.H. Sibirskiye Tatarı. Kazan 1992, s. 141.
* Batır: kahraman, yiğit, alp.
25 Tatar Halıq Icatı. Äkiyetlär. 1. Kitap, s. 268.
26 Tatar Mifları, I. Kitap, G. Gıylmanov hikäyäläwendä, Kazan 1996, s. 356.
27 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 34-35.

Yumurta ayrı toplanır ve o, en eski çağlardan beri tokluk simgesi olarak algılanırmış. Tohumun
delinip fidan vermesi, yumurtadan civcivlerin çıkması halk tarafından kutsal, sırlı bir vaka olarak
kabul edilirmiş.
Sabantuy bayramı hizmetle tamamlanırmış. Sabantuy bayramının arkasından hemen ekin
ekerlermiş. Sabandan dönenleri kır kapısı yanında beklerler ve onların üzerine bol su dökerlermiş.
Bunu yağmurlar zamanında yağsın, yıl kurak olmasın diye yaparlarmış. Sabantuy sırasında söylenilen
şarkıları artık bilemeyiz, ama ekinler köklendiği zaman söylenilen bir şarkı günümüze dek gelmiştir:
Cir atası – cirän saqal! Yer atası sarı sakal!
Cir anası – asıl bikä! Yer anası, asil hanım!
Tübäsenä tuqlığın bir Tepesine tokluğu ver,
Tamırına nıqlığın bir, Köklerine sağlamlığını ver,
Il östenä mullığın bir, Il üstüne bolluğunu ver,
Il eçendä bezgä dä bir! Il içinde bizlere de ver!
Başlıyq teläkne, - Başlayalım dileği,
Kütärik beläkne, - Kaldıralım bileği,
Koyaş, şahit bul!28 Güneş, şahit ol!
Saban sırasında yerine getirilmiş inanışlar da olmuştur: yıllar hayırlı, hasat bol olsun diye kıra
çıkmadan mayasız hamurdan ekmekler pişirirler ve onları evdeki en yüksek rafa koyarlarmış. Saban
izi çizilmezmiş, çünkü orası Hızır Ilyas geçen yer sayılırmış. Tatar Türklerinde Ilyas kamçısı ile ilgili
bir inanç da mevcuttur. Bir rivayete göre, Hızır Ilyas kamçısını salladıktan sonra, karlar erir ve yaz
başlarmış. Sonbaharda gözüken yağmursuz-gürültüsüz yıldırımın da Hızır Ilyas’ın kamçısı olduğunu
düşünürler. Ayrıca, bir halk inancına göre Hızır Ilyas geçtiği tarlalardan bol hasat toplanırmış.
Sabana çıkarken atın önünden kimsenin geçmemesine de özen gösterilirmiş. Önce toprağa ağaç
kabuğundan yapılan kovadan ilk tohumla beraber, buğdaylar yumurta büyüklüğünde yetişsin, uçları
tok olsun dileğiyle pişmiş yumurtalar atılırmış. Bu yumurtaları sonra çocuklar toplayıp yerlermiş.29 Bu
yumurtaların arasından çocuklar yemeye başlamadan üç yumurtayı alıp, temizleyip sınarlarmış: eğer
yumurta içinde boşluk çok ise hasatlar olmayacak, eğer az ise hasat orta bollukta olacak, eğer boşluk
hiç yoksa hasat bol olacak, insanlar ekmeğe doyacak demekmiş. Ayrıca, karınca yuvasının orta yerine
karıncalara ziyan getirmeden çubuk batırıp da bakarlarmış; karıncalar çubuğun neresine kadar
tırmanırsa, demek ki ekinler o yükseklikte olurmuş.30
Sabantuy bayramı Idil boyunda hayat süren başka halklarda da yer almasına rağmen, bilim
adamları bu bayramın Çuvaşların, Marilerin ve Udmurtların Tatarlara yakın bölgelerde geçmesi ve
böylece Tatar Türklerinden alındığından söz ederler. Sabantuy bayramına benzer çiftçilik bayramı
Marilerde Aga Payram, Çuvaşlarda Akatuyı, Mordvalarda Keret Ozks, Udmurtlarda Gerı Potton olarak
bilinir. Fakat Mari ve Udmurtlarda at yarışı düzenlenmemekte, sadece ata binip meydanı gezme
geleneği vardır. Udmurtlarda bu bayramda hayvan keserler, ölenleri anarlar, mezara yiyecek ve
içecekler götürürler. XIX. asırda Mariler ekin ekildikten sonra mum ve ocak da yakarlarmış.31
Keräşen Tatarları’nda Sabantuy bayramı günü hasadın iyi, bol olmasını, hayvanların artmasını
dileyerek ölülerden dua isteme geleneği de uygulanmaktadır. Başkurtların da Tatarlar ile sıkı bir
ilişkide olan yörelerinde Habantuy’u yapılır. Ancak Başkurtlar bu bayram sırasında Tatarlarda yer
almayan Horo Büre (Boz Kurt) gibi yarış türünü ve Asya’da göçebe hayat ile yaşayan halkların düğün
merasimlerine has safhaları uygularlar. Bu, Başkurtların göçebe hayattan yerleşik hayata geç
geçmeleri ve çiftçilik içinde yer alan ekincilik işlerini de geç uygulamaya başlamaları ile izah
ediliyor.32 Bu yüzden de Sabantuy bayramı yalnız Kazan Tatarları’na özgü bayram diye sonuç
çıkarabiliriz. Ayrıca, bu bayramın Türkiye’de yaşayan Tatarlar tarafından artık her sene Istanbul
şehrinde ve Eskişehir’e, Kütahya’ya ait Tatar köylerinde kutlanması da sevinç veren bir olaydır.
Eskiden Nisan sonunda Tatarlarda ve Idil boyu halklarında Sörän Salu (Seslenme) bayramı da
bilinirmiş. Bu bayram sırasında Çuvaşlar ocaklar yakar ve kendilerini kötü ruhlardan arındırmak için
28 Urazman, a.g.e., s. 48.
29 Bayazitova, a.g.e., s. 7-10.
30 Tatar Mifları, … I. Kitap, Kazan 1996, s. 262; II. Kitap, Kazan 1999, s. 239.
31 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 38.
32 Urazman, a.g.e., s. 40-43
seslenerek (sörän salıp), onların üzerinden atlarlarmış. Üvez ağacının dalı ile insanlara ve evlere vurup
yürürlermiş.33 Üvez ağacı, Idil boyu halklarında ardıç ağacı gibi kötü ruhları kovduğuna inanılan bir
ağaç olarak bilinmektedir.
Sabantuy geleneğinin en önemli özelliği, onun insanları birleştirip, ana dilini korumaya yardımcı
olmasıdır. Bu gelenek sırasında çeşitli kuşaklar bir araya gelerek bayram eder, büyükler genç kuşağa
örnek gösterip, onlara ahlâkî, fizikî ve hüneri terbiye sunarlar. Bayramda din ile ilgili mecburiyetlerin
de yer almaması onu başka bayramlardan daha farklı ve eğlenceli yapar.

YAZ MEVSIMINDE UYGULANAN GELENEKLER
YAÑÐIR BOTQASI
YAÐMUR LÂPASI
Bir efsaneye göre, yeryüzünde yaşayan insanların hayatı Yağmur Tanrısı Yauq elinde imiş.
Yağmur yağdığı yıllarda ekinler bol, insanlar da tok olurlarmış. Yağmursuz yıllarda ise açlık olup
insanlar yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalırlarmış. Bu yüzden de insanlar, Yağmur Tanrısı
Yauq’un şefkatinden mahrum kalmamak için, ona türküler, dilekler, tekerlemeler söyler, dua eder,
Yauğ’u över, ağaçlara da Yauq görmeden gitmesin diye renge renk parçalar asarlarmış.34
Saban işleri tamamlandıktan sonra köylüler, kurak yıllarda Yañğır Botqası (Yağmur Lâpası)
yaparlar. Bu lâpa için de gerekli olan malzemeler ev ev dolaşılarak toplanır. Sonra nehir kenarında
büyük kazanlarda lâpa pişirilir ve onu beraber oturup yedikten sonra, insanlar birbirlerinin üzerine su
dökerek eğlenirlermiş.
Bazı dağlık yörelerde, suya at başı veya at başı kemiği koyarlarmış. Ya da kayınlığa gidip (kayın
kutsal ağaç sayılmış) Yedi Kızın Kabri denilen yerde ağaca mendil asıp, kuşlara darı yarması
serperlermiş. Ulyanovsk (Simbirsk) civarında yaşayan Tatarlarda ise nehre dua edip kırk taş atma
geleneği varmış (epik sayı “kırk” dikkati çekmektedir). Yağmur fazla yağdığı zaman da bu taşları
sudan geri çekerlermiş.35 Kazan arkası Bäräzä köyünde meselâ, kurak yıl nehir-çaya beş tane ufak taş
bağlayıp atarlarmış. Bazı yörelerde taşı göle çuvalı ile dökerlermi. Bu, Su yisine yağmur isteği ile
verilen kurban olmalı. Ayrıca, şamanizm devrinde halkların taşa taptıkları da bilinmektedir. Taş, sert
ve kuru nesne, onun üzerinde hiç bir şey bitmez. Bu yüzden de taşı suya atarak, suyun üstün
çıkacağına inanılmış.36
Kuraklık olduğunda, horozları yakalayıp horozların kanatları altındaki tüylerini de yolarlarmış. Bir
efsaneye göre, horozların kanat altına bir tane haram tüy büyür ve bulut yaklaşmaya başladığında
böyle bir tüyü olan horoz çite konup kanadını çarparak, gelen bulutu kaçırır ve bu sebeple yağmur
yağmazmış.37
Yağmur yağsın dileği ile mezarları da ziyaret ederlermiş. Ayrıca erenlerin birine ait sayılan
mezarda delik açıp, o deliğe kırk kova (kırk bardak veya kırk yüksük) su dökerlermiş.38 Samara
Tatarları ise uzun süre yağmur yağmamasının sebebini bir hortlağın mezardan çıkıp bulutları
kovalayıp yürümesi ile anlatırlar ve mezarlığa gidip delik bulunan mezarı ararlarmış. Bulduktan sonra
da, o deliğe önce on kova kaynamış su, sonra da on kova soğuk su dökerlermiş.39
Halkta yaşayan bir inanca göre, sürü eve dönerken önde kırmızı inek gelirse, yarın gün güneşli
olacak, siyah inek geldiğinde de gün bulutlu olacak demektir. Bu inanç, eski büyü töreni ile ilgilidir;
en eski çağda, yağmur dileği ile siyah renkte bir inek veya koyun kurban ederler, güneşli gün istendiği
zaman da kırmızı inek veya beyaz koyun kurban ederlermiş. Bu törenle ilgili şarkılar artık büyüleyici
anlamlarını yitirmiş olsalar da, çocukların dilinde yağmur istendiği veya yağdığı zaman hâlâ
söylenmektedirler:
33 Rodionov V.G. “Voprosı Janrovoy Klassifikatsii Çuvaşskogo Folklora”, Çuvaşskiy Folklor. Spetsifika Janrov.
Çeboksarı 1982, s. 96.
34 Tatar Mifları, …II. Kitap, G. Gıylmanov hikäyäläwendä, Kazan 1999, s. 233.
35 Bayazitova, a.g.e., s. 30-35.
36 Tatar Mifları, …II. Kitap, Kazan 1999, s. 276.
37 …a.g.e., s. 276.
38 Bayazitova, a.g.e., s. 30-35.
39 Urazman, a.g.e., s. 56.
Yañğır yaw,yaw, yaw! Yağmur yağ, yağ, yağ!
Bez sorıybız hodaydan, Biz sorarız Huda’dan,
Arıştan, bodaydan. Çavdardan, buğdaydan.
Pärämäçtän, kümäçtän, Yemekten, ekmekten.
Sıyırlarnıñ sötläre Ineklerin sütleri
Az bulmasın, küp bulsın, Az olmasın, çok olsun,
Igennärneñ başları Ekinlerin başları
Aç bulmasın, tuq bulsın.40 Aç olmasın, tok olsun.
Yañğır yaw, yaw, yaw! Yağmur yağ, yağ, yağ!
Qara sarıq suyarmın, Kara koyun keserim,
Botın siña quyarmın, Budunu sana veririm,
Täti qaşıq birermen, Cici kaşık veririm,
Tämle botqa birermen; Lezzetli lâpa veririm;
Täti qaşıq bazarda, Cici kaşık pazarda,
Maylı botqa qazanda.41 Yağlı lâpa kazanda.
Yañğır yaw, yañğır, yaw! Yağmur yağ, yağmur yağ!
Iläkläp tä, çiläkläp tä yaw! Elekten de kovadan da yağ!
Birmä iläkläp, bir çiläkläp!42 Verme elekten, ver kovadan!
Zaman geçtikçe, Yañğır Botqası geleneği sırasında en eski inançlarla beraber sadaka verme, dua
etme ve namaz kılma gibi Islam dini getiren kanunlar da uygulanmaya başlamış. Eskiden Tatar
Türklerinde yağmur dileği ile okunan namaza Istiska Namazı derlermiş.
Yağmur isteme geleneği sadece Türklerde değil, Slav halklarında da (Dojdole, Doberdole, Dodole
ismi ile) ve Yunan (Rona, Perperona, Pepuruna ismi ile) yaygındır.43
CIYINLAR
BIR ARAYA GELIP ÇALIÞMA VE EÐLENMELER
Yaz mevsimi ile ilgili bayramlar arasında Cıyınlar (Yığınlar, bir araya gelip eğlenmeler) ayrıca
dikkati çekmektedir. Yaz aylarında gençler toplu olarak ormana kuzukulağı otu ve çilek toplamaya
giderlermiş. Ilk çileği en becerikli kız koparmalı ve bu sırada bu gibi büyü sözü söylemeliymiş:
Zäñgelä qaç, Idel kiç, Zengile saklan, Idil’i geç,
Iske qorsaq, yaña köç! Eski karın, yeni güç!
Veya:
Iske awızğa yaña aş, Eski ağza yeni aş,
Çirem, çirem, tawğa kaç!44 Hastalığım, dağa saklan!
Ayrıca, kayın ağacına bol rastlanan coğrafyada yaşayan Tatar Türklerinde 15–25 Haziran’da
Töçegän Atnası (Kayın Suyunu Toplama Haftası) adında uygulanan jıyın da olurmuş.
Cıyınlar’da, iş sırasında mutlaka oyunlar da oynanırmış. Gençler, genelde iki saftan oluşan
karşılıklı oyunlar oynarlarmış. Bir safta erkeklerin, öbür safta da kızların bulunması, araştırmacıların
fikrine göre egzogamiye (bir kabile erkeğinin evlenmek için ikinci bir kabileden kız almasına) işaret
olmalı. Bu oyun sırasında erkekler, türküler söyleyerek kızlar safına yakınlaşıyor ve aralarından en
güzel kızı büyük bir çaba ile kendi saflarına götürüyorlar. Burada da nikâh öncesi uygulanan yarış,
zorlukları aşma gibi en eski çağlardan beri belli olan safhaları görebiliyoruz. Meselâ,Şayqamış oyunu
sırasında erkekler tarafı Urman Arqası Il (Orman Arkasındaki Ülke) kızlar tarafı da Kibän Arqası Il
40 Urazman, a.g.e., s. 53.
41 Rawşan Közge. Tatar Balalar Ädäbiyatınnan Hrestomatiya. Kazan 1993, s. 41.
42 Bayazitova, a.g.e., s. 34.
43 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 51.
44 …a.g.e., s. 44.
(Ot Yığını Arkasındaki Ülke) olarak adlandırılır. Oyun sırasında “Orman Arkasındaki Ülkenin” hanı,
cesur yiğitlerini oğluna kız bulmaya gönderir. Kızlar da bir safa dizilip, sağ ellerini kaşların üstüne
koyarak (sanki güneş tarafına bakıyorlar), yiğitleri şarkı ile karşılarlar:
Qara urman arqılı, Karanlık orman aşa
Qaralıp kilä qodalar. Sürüsü ile geliyor görücüler,
Þali, şali, şayqamış,Şali, şali, şaykamış,
Þaylatırbız ulığıznı,Şaylatırız oğlunuzu,
Þali, şali, şayqamış.Şali, şali, şaykamış.
Yiğitler onlara cevap veriyor:
Qodaçalar, isänmesez? Dünürler, iyi misiniz?
Qunaqlar kötäsezme? Konukları mı beklersinizz?
Atıbız altın dağalı, Atımız altın nallı,
Hanıbız bala-çağalı, Hanımızın çocuğuna
Sılu qız biräsezme? Güzel kız verir misiniz?
Þali, şali, şaykamış,Şali, şali, şaykamış,
Þaylatırbız qızığıznı,Şaylatırız kızınızı.
Þali, şali, şaykamışŞali, şali, şaykamış.
—Qaydan, qaydan kiläsez? —Nereden geliyorsunuz?
—Urmanildän kiläbez. —Orman ilinden geliyoruz.
—Urmanildän ni häbär? —Orman ilinden ne haber?
—Hanıbıznıñ ulı bar! —Hanımızın oğlu var!
—Bezdän sezgä ni kiräk? —Bizden size ne gerek?
—Hanıbızğa qız kiräk. —Hanımıza kız gerek.
Bundan sonra yiğitler, aralarından en güzel kızı almak için mücadele açarlar.45
Mevsimlerle ilgili gelenek-göreneklerin içeriğinde evlenme ile alakalı sorunların da yer alması,
başka halklarda olduğu gibi Tatar halkına da özgüdür. Başkurdistan’ın Ik Nehri boyunda yaşayan
Tatarlar, bu bayram sırasında, çiçeklerden yapılan taç ile fal açarlarmış. Nehre atılan taç batarsa, bu
tacın sahibi ölecek veya sevgilisi onu unutacak demektir. Eğer taç bir yerde dönüp durursa, sahibi
evlenemeyecek, evde kalacak; çiçekten taç nehir boyuna dönerse, kız kendi köyünden biri ile
evlenecek; taç hangi tarafa akıp giderse, kız da o taraftan biri ile evlenecek demektir. Bu tür fala
Ruslarda ve Çuvaşlarda da rastlıyoruz. Fakat Çuvaşlarda, fal farklı olarak kayın yapraklarından
yapılan taç ile açılmakta.46
QAYIN BÄYRÄME
KAYIN BAYRAMI
Bu bayram Keräşen köylerinde uygulanırmış. Kızlar bu bayrama yeni elbise ve ayakkabı
giyerlermiş. Kızlar, yalnız veya gençler eşliğinde ormana Qayın Başın Bäylärgä (kayın ağacının başını
bağlamaya) giderlermiş. Ormanda kayın ağacını havlu, yazma ve kumaş parçaları ile süslerlermiş.
Bazı yörelerde kızlar ve gençler bir arada ormana gidip, beğendikleri kayın ağacını kesip, türküler
söyleyerek köy meydanına getirip yerleştirirler ve etrafında dönerlermiş. Aralarından bir genç, kayın
ağacını süslemek için kızlardan yazma, havlu, mendil ve kurdeleler toplarmış. Sonra bu kayının
etrafında çeşitli oyunlar oynanır, türküler söylenirmiş. Meselâ genç, ağaçtan bir yazma alır ve bu
yazmanın sahibi olan kız oynar veya türkü söylermiş:
Ay äylibez, äylibez, Hey dönüyoruz, dönüyoruz,
Qayın başın bäylibez. Kayın ağacının başını bağlıyoruz.
45 …a.g.e., s. 46-47.
46 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 47.

Caltan digän asıl ildä Caltan adlı asil ilde
Aqtıq cäyebezne cäylibez.47 Son yazımızı geçiriyoruz.
Bayram sona erdiğinde kayın ağacını nehir kenarına götürürler ve orada kırıp suya atarlarmış.48
PEÇÄN ÖSTE
OT BIÇME IÞLERI
Orak işi başlamadan, Temmuz ortaları Tatarlarda Peçän Öste (Ot Biçme Işleri) zamanı olarak
bilinir. Tatarların yaşadıkları iklimden dolayı geniş otlakları olduğu için hayvanlar yazın otlatılır,
sürüye çıkar. Kışın ise ahırda bırakılırlar. Kış için hazırlık olarak yazın geniş otlaklara çıkıp ot biçilir.
Eskiden yapılan düzene göre, bir-iki gün erkekler otu tırpan ile biçerler. Öbür gün de kadınlar ve
kızlar otu kabartıp çevirmek ve sonra da toplamak için orman etrafına veya kıra çıkarlarmış. Işi
bitirdikten sonra gençler, beraber eğlenceli bir şekilde türküler söyleyerek, at arabasına oturup köye
dönerlermiş. Bu geleneğin en güzel örneğini XX. yy. başı Tatar yazarı Alimcan Ibrahimov Täbiğat
Balaları (Köy Çocukları) adlı eserinde vermiştir. Günümüzde eski gelenek ve yaşayış değişmiş olup
bu gelenek artık her aile tarafından farklı şekilde uygulanmaktadır.
URAQ ÖSTE
EKIN BIÇME IÞLERI
Aslında, Tatar halkının mevsimlerle ilgili geleneklerini Hasadı Yetiştirme ile Ilgili Gelenekler
(yukarıda anlattığımız) ve Hasadı Toplama ile Ilgili Gelenekler gibi bölümlere ayırabiliriz.
Konuya giriş olarak, yaz mevsiminin 25 Haziran’ından 5 Ağustos’a kadar devam eden aşırı
sıcakların ilk haftasının Tatar Türklerinde Ayaw Atnası (Koruma Haftası) olarak adlandırıldığını ve bu
dönemde doğa hasadı doğurmaya hazır olduğundan dolayı, doğayı incitmek (meselâ, ağaçları yıkmak,
kurban kesmek vb.) yasaklandığını da söylemek gerekir.
Uraq Öste (Ekin Biçme Işleri) de, Peçän Öste (Ot Biçme Işleri) gibi aynen uygulanırmış. Eskiden
bu işe en becerikli kişi başlarmış. Bazen de, “Kim başlamıştı orağa, çok zor oldu, ellerimiz kesilip
parçalandı” diye şikâyet de ederlermiş. Bu yüzden de huysuz kişiler işe kimse görmediğinde
karanlıkta, sabah olmadan başlarlarmış. Ayrıca, insanlar ekin biçerken birbirleri ile yarışarak
çalışırlarmış.
Tarlanın bir köşesinde ekinin az bir bölümü biçilmeyip, gelecek yılda da hasat bol olsun diye, yer
sadakası olarak örülüp bırakılırmış (Yer Sakalı yaparlarmış). Ömä’ye* katılanlar için koyun keserler
ve başlayan kişiye koyunun başını, ilk bitirene de koyunun gövdesini verirlermiş. Genelde ekini
erkekler biçer, kızlar da harmanlarlarmış. Kendi arazisinde işini bitiren, komşusunun yerini biçmeye
de mutlaka yardım edermiş.49
Ekin biçme işleri tamamlandıktan sonra, orakçı kızlar ve kadınlar yerde yuvarlanıp, “Yer, bana
gücümü geri ver” veya
Cir, cir, köçem bir, Yer, yer, gücümü ver,
Yabaqa tayınıñ köçen bir. Bir yaşlık tayın gücünü ver,
Altın alma tösen bir, Altın elma rengini ver,
Altı atım quät bir, Altı atımın kuvvetini ver,
Altmış arba arış bir, Altmış araba çavdar ver,
Altmış arba boday bir, Altmış araba buğday ver,
Altmış arba boray ver, Altmış araba bulgur ver,
Altmış arba tarı bir, Altmış araba darı ver,
Bir, bir, barın bir! Ver, ver, hepsini ver,
Cir! Cir! Yer! Yer!
47 Tatarı. Moskva 2001, s. 395.
48 …a.g.e., s. 395.
* Ömä: toplu bir şekilde bir araya gelip çalışma geleneği, imece.
49 Bayazitova, a.g.e., 101-102.
Diye dilekte bulunurlar ve son harmanı bebek gibi giyindirip-süsleyip, zaferle köye getirirlermiş.
Günümüzde tarlalarda buğday ve çavdar gibi ekinler, kolhozlar tarafından makineler ile
biçilmektedir. Bu yüzden ekin biçme geleneği Tatar Türklerinde hayat tarzının değişmesi sonucu artık
unutulmuş bir gelenek sayılmaktadır.
Bunların hepsi tarım ile ilgili en eski geleneklerdir. Ancak ekin biçilirken söylenen şarkılarda büyü
ile ilgili bir anlama hiç rastlamıyoruz.50
SONBAHAR-KIÞ GELENEKLERI
Tatar Türklerinde sonbahar ve kış mevsimleri, köyde bereket ve akraba-arkadaşların bir birlerini
ziyaret etme zamanı olarak tanınır.
Sonbahar-kış gelenekleri arasında ömälär’de (imece) insanların bir araya gelip bir birlerine
yardım etmeleri söz konusudur. Ömälär, en eski çağlardan gelen ve Tatar Türklerine has olan en güzel
geleneklerin birisidir. Ömälär, Aşlıq Suğu (Ekin Biçme), Utın Taşu (Kışa Odun Hazırlama), Bura
Kütärü (Ağaç Gövdesinden Ev Yapma) gibi zor ve uzun süren işlerin daha kısa bir zaman içerisinde
bitirilmesini sağlamaktadır. Bu geleneğin adı Tatar Türkçesinde ömä, Mişär ağzında üme, Türkmen ve
Kazak Türkçelerinde üme, Azeri Türkçesinde imeçilik, Başkurt Türkçesinde ömö, Çuvaş Türkçesi’nde
vime, nime, Udmurt dilinde veme’dir.51
QAZ ÖMÄSE
KAZ YOLMA GELENEÐI
Ömeler arasında en önemli yeri Qaz Ömäse (Qaz Yolqu) - kaz yolma geleneği almaktadır. Bu
bayram, havalar soğuduğunda, kar yağdıktan sonra, genelde Kasım-Aralık aylarında başlayıp
haftalarca sürer. Qaz Ömäse, Tatarlara özgü bir bayramdır ve başka bir Türk boyunda bu bayrama
rastlamıyoruz.
Tatar Türkleri, eskiden de bugün de severek kaz beslemektedirler. Kaz, çok yararlı, faydalı kuş
sayılır. Beyaz tüyleri, neşeli sesi, yavrulama özelliği ile kaz, Tatarların gönlüne hoş gelmiş. Kaz, ev
sahibine zahmet etmeden kendisi nehre gidiyor ve acıktığı zaman evine dönüp yemini yiyor. Yolunu,
evini hiç şaşırmaz. Kazın tüyünden yastık, yorgan yaparlar (kızların çeyizinde mutlaka kaz tüyünden
yapılı çift yastık bulunur). Kazın kanadını hamurdan yemek yapma sırasında fırça olarak kullanırlar.
Yağı ise kışın soğuktan etkilenen yüz ve kulağı ovarak tedavi etmede kullanılır. Etinden de çeşitli,
lezzetine doyulmaz yemekler yapılır. Düğün olacağı sene ailede mutlaka tuzlanmış, qaqlanmış
(tuzlanıp kurutulmuş) çift kaz hazırlanır. Çift kaz güzel tabakta düğün sofrasına çıkarılır ve Tatar
düğünlerinin vazgeçilmez yemeği sayılır.
Qaz Ömäse, köy kızlarının bekleyip kutladığı en neşeli bayramların biridir. Daha yazın kızlar,
kazları çok olan ninelerden, kadınlardan kendilerini Qaz Ömesi’ne çağırmalarını isterler. Hatta eskiden
“Yenge, beni Qaz Ömesi’ne çağırırsan, orak işini bedavaya yaparım” derlermiş. Fakat Qaz Ömäse’ne
sadece becerikli kızlar çağırılır. Bu yüzden de Qaz Ömäse’ne çağırılmayan kızlar genelde alınıp
küserler.52
Kazlar kesildiği gün kazları yolma işini kızlar yaparlar. Ilk kazı yakalayan kızın anne ve babasının
hayatta olmasına özen gösterilir. Bu, kazın nesli tükenmesin, seneye çoğalsın anlamına gelir. Ömä’ye
ilk gelen kıza evin başköşesinde yer verirler. O, Ömä Başkanı olarak seçilir. Qaz Ömäse esnasında en
sık söylenilen halk türküsü, “Qaz Qanatı”dır:
Qaz qanatların ezlärgä Kazın kanadını bulmak için
Töştem su buylarına. Indim nehrin boyuna.
Su buylarında yörgändä, Nehrin boyunda yürürken,
50 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 50-53.
51 Yegorov V.G. Etimologiçeskiy Slovar Çuvaşskogo Yazıka. Çeboksarı 1964, s. 45; Sevortyan E.V. Etimologiçeskiy
Slovar Tyurkskih Yazıkov. Moskva 1974.; Mahmutova L.T. Opıt Issledovaniya Tyurkskih Dialektov (Mişarskiy
Dialekt). Moskva 1978, s.73.; Denisova N.P. “Zimniye i Vesenniye Kalendarnıyı Prazdniki Çuvaşskih Krestyan (XIX – n.
XX v.)”, Issledovaniya po Çuvaşskomu Folkloru. Çeboksarı 1984, s. 16.
52 Bayazitova, a.g.e., s. 84.
Sin genä uylarımda. Hep sensin aklımda.
Qaz qanatı qawrıy, qawrıy, Kazın kanadı tüy-tüydür,
Hatlar yazarğa yarıy. Mektup yazabilirlik.
Uynamağaç, kölmägäç tä, Oynamasan, gülmesen de
Bu yaşlek nigä yarıy. Niye yarar ki gençlik.
Qaz qanatların sanadım, Kazın kanatlarını saydım,
Tezelep qağınğanda. Dizilip çırpınırken.
Inde kemnärgä qararmın, Artık kimlere bakarım,
Ezelep sağınğanda. Seni özlediğimde.
Kazı temizlemek, çok zahmetli bir iştir. Fakat ömä şeklinde yapılan iş, kolaylaşmış ve bayram
rengini almış oluyor. Iş yaparken kızlar ilginç konular konuşurlar. Sonra, temizlenmiş kazları su
taşımakta kullanılan köyantälärgä (çıngıraklı terazilere, saka sırığına) asıp, yıkamaya nehre veya
çeşmeye giderler. Kızları nehir kenarında köyün gençleri bekler. Burada kazları yıkarken onlar sohbet
eder, şarkılar söyler (Qaz Ömäse sırasında kızların ve gençlerin bir araya gelip nehir kenarında
oynamalarına bazı yörelerde Isäkäy denilir). Sonra gençler garmun çalarak kızları eve kadar
uğurlarlar. Geldiklerinde evin hanımı, çalışan kızlara kaz etinden pişirilmiş lezzetli hamur yemekleri:
Bäleş (hamur içi etli yemek), kaz yağı ile yağlanmış qoymaq (krep) ikram eder. O gün kazana mutlaka
bütün bir kaz da konulmalıdır. Bu, Ömäçelärneñ Haqı (Imeceye katılanların hakkı) sayılır. Akşamüstü
bu eve misafirler çağırılır, sofra hazırlanır. Sofraya önce et ve kaz-ördek suyunda pişirilen toqmaçlı aş
(tel şehriyeli çorba) çıkartılır. Sonra, kazın ciğerlerinden, iç-başından hazırlanan bäleş adlı hamur aşı
ve en sonunda da bütün kaz ile et ikram edilir. Ev sahibi, kızlardan birini Tabınçı Qız (Sofra Başkanı)
olarak belirler. Bu kız, büyük bir ustalık ile kazı bölebilmelidir. Önce kazın ladesini alabilmeli, sonra
kuyruğunu kesmeli ve kaburgalarını ayırtıp, kazı dört parçaya bölmeli. Sonra da etlerin üstüne
kuyruğu yerleştirip, tabağı ev sahibine vermeli. Bu olayı pencereye gelen gençler de, sofrada
bulunanlar da dikkatle izlerler.53
Qaz Ömäse, insanların el açıklığını, cömertliğini, insanlar arasındaki münasebetleri arttıran,
yardımlaşma, dayanışmayı geliştiren bir gelenektir. Eskiden evlenme çağına gelen kızı olan anneler,
bu ömä’yi mutlaka yerine getirmeye çalışırlarmış. Bu yüzden Qaz Ömäse sırasında söylenilen
şarkılarda da aile ve nikâh konuları önemli yer almaktadır:
Qaz qanatların alırsıñ, Kazın kanatlarını alırsın,
Sıdırıp-sıdırıp salırsıñ. Sıyıra sıyıra koyarsın.
Bik awırsıñ, bik sabırsıñ, Çok ağırsın, çok sabırsın,
Ahırı yatqa qalırsıñ.54 Başka birine kalırsın.
Qaz Ömäse haftasında kızlar, özellikle komşu köylere de oturmaya giderler ve onlara misafir
olarak evin başköşesinde yer ayırtırlarmış.55
Geçen asrın 60’lı yıllarından sonra Qaz Ömäse artık anneler ve ninelerin katıldığı bayram olmaya
başlar. Çünkü çalışan gençlere artık birbirleri ile buluşmak için başka mekânlar ortaya çıkmıştır.
Qaz Ömäse sırasında kazların çoğalması dileği ile birçok inanç da uygulanır. Meselâ, kazı
keserken kanı uzağa sıçrarsa, seneye de kaz çok olur. Yolarken kaz yere düşerse, seneye kaz az olur.56
Seneye de kaz çoğalsın, nehirden eve kadar olan yolu doldursun niyeti ile evden nehre uzanan yola
kazkanatlarını serperler (veya ufak çocuklar, kızlar eve toplanıp kazkanadını sıyırır ve bir kaba koyup
nehir kenarına gidip orada yere serperler). Bir kimse imece sırasında kazkanadını çalarsa, kendi kazları
seneye çok olurmuş, kanatları çalınan evin kazları ise azalırmış. Bu yüzden de ev sahibi,
kazkanatlarını sayarak toplar. Verecek olduğu sırada da o, bu kanatların ucunu keser ve kazın
üzerinden geçirir. Veya ev kenarına yerleştirir ve kanatları isteyen oradan götürür. Böyle yaptığında
kazlar azalmazmış. Fakat bazı köylerde kazkanadını nehirden geçip başka köye götürmek yasaktır.
53 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 56.
54 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 57.
55 Urazman, a.g.e., s. 74 -77.
56 Urazman, a.g.e., s. 56.
Bazen de kazın sağ kanadını vermeden sol kanadını verirler.57 Bu da sağ tarafın daha bereketli
sayılması ile ilgili olmalı.
TULA BASU VE KINDER SUÐU
ÇUHA DOLDURMA VE KENDIRDEN KUMAÞ YAPMA
Qaz ömesi dışında köyde yapılan zor işler ile ilgili Tula Basu (çuha doldurma) ve Kinder Suğu
(kendirden kumaş yapma) imecelerini de anmamız gerekir. Bu gelenekler, XX. asrın 20’li yıllarına
kadar devam etmiştir. Aslında, onların düzeni de Qaz Ömäse düzenine benzer.
Elden yapılan havlular, masa örtüleri, perdeler eskiden her evin gözbebeği olmuştur. Köyde
eskiden bu işleri yapmasını bilmeyen bir kızı dahi bulmak zor olurmuş. Bu işleri genelde kızlar yapsa
da, bazı safhalarına erkekler de katılırmış. Öğle yemeğinde işe ara verdikleri sırada pencereye, ellerine
garmun alıp gençler gelir ve kızlar onlara pencereden qoymaq (krep) ikram ederlermiş. Bu sırada
karşılıklı türküler, mâniler de söylenirmiş.
Iş sırasında kızlar, gelecekleri ile ilgili fal da açarlarmış. Meselâ kapıdan, keçeden yapılan
ayakkabı atarlar ve ayakkabının baş tarafı nereye bakarsa, o tarafa gelin olarak gideceklerine
inanırlarmış.58
Tula Basu sırasında söylenen türkülerden örnekler verelim. Onlarda hizmet ve aşk konusu el ele
gelmektedir:
Ay tulası, tulası, Ah çuhası, çuhası,
Tulası qayçan bulası. Çuhası ne zamana olacak.
Bu tulalar bulmasa, Bu çuhalar olmazsa,
Bez şuşında qunası. Biz burada uyumalıyız.
Sölge suğam, sölge suğam Havlu hazırlıyorum,
Sölge suğam aqlıqqa. Yüzün ağı olarak.
Qızıl başlı sölgelärem Kırmızı başlı havlularım
Yazsın bähet-şatlıqqa.59 Nasip olsun mutluluğa.
Täräzädän ürelde, Pencereden uzandı,
Aqlı şarfı kürende. Ak atkısı gözüktü.
Äy duslarım, minem yeget, Hey dostlarım, benim yiğit
Ällä küzgä kürende.60 Gözüme mi gözüktü.
Kendir yapma işini başlamadan önce kendir yapılacak yeri belirlerler ve uğurlu sayılan Pazartesi
ve Çarşamba günleri oraya kendir tezgâhını kurarlarmış. Sonra yıkanan kendiri, üzerine kar yağsın
diye yere sererlermiş. Kar yağmadığı sırada da kendiri kar altında bırakırlarmış. Birkaç gün sonra da
alıp çeşmede yıkarlar ve kuruturlarmış. Kiri çıksın ve pürüzsüz olsun diye, gene imece yaparak kendiri
yere serip döverlermiş. Dövme aletinin sesine gençler toplanırmış. Dövme işini sıra ile yaparlarmış.
Dövülen kendir bembeyaz olur ve ondan damat gömleği, damat pantolonu ve yastık, yastık kılığı,
hatta başörtüsü dikerlermiş.61
Kızlar, çeyize hazırlık yaparken yirminci havluyu hazırlayıp bitirdikten sonra arkadaşlarını
çağırırlarmış. Bu sırada yaptıkları havluları da sergilerlermiş. En güzel havlu kayınvalide için
yapılırmış.
Tatar halkının tek bir bayramı, tek bir geleneği bile havlusuz geçmez.
57 Bayazitova, a.g.e., s. 86-87.
58 Bayazitova, a.g.e., s. 89.
59 Bayazitova, a.g.e., s. 99, 91.
60 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 59.
61 …a.g.e., s. 60-61.
CEP ERLÄW ÖMÄSE
IP EÐIRME IÞLERI
Eskiden ve bugün de Tatar köylerinde koyunculuk önemli yere sahiptir. Ilkbahar ve sonbahar
mevsimlerinde koyunların yünleri kazılır ve onlardan ip eğirip soğuk kış için çorap ve eldivenler
örülür. Bu tür el işi de genelde sonbahar ve kışın uzun akşamları ve geceleri yapılır.
Cep Erläw Ömäse (Ip Eğirme Imeceleri). Bu imecelere de kızlar kendileri ile ip eğirmek için
ağaçtan yapılmış çalışma aletlerini getirirlermiş. Onların yanına köyün gençleri de gelir ve kızlarla
görüşmek ve eğlenmek için kendilerini eve almalarını isterlermiş. Fakat kızlara bekçi olarak konulan
yaşlı kadın, onları genelde kovar, eve almazmış. Öfkelenen yiğitler de bu tür türküler söylerlermiş:
Abbaw la biş alma, Abu beş elma,
Ber botaqta biş alma. Bir dalda beş elma.
Qız saqlağan qarçıqlarğa Bekçilik yapan ninelere
Teş sızlavı bir, Alla.62 Diş ağrısı ver Allah.
Çok nadir durumlarda bekçilik yapan yaşlı kadın gençleri eve almak için izin verirmiş. Bu sırada
da gençler kızlara yardıma koşar, ama birazdan iş unutulup, onlar oyunlar oynamaya, türküler
söylemeye, çay içmeye başlar ve böylesine sabah oluncaya kadar eğlenirlermiş. Ip eğirirken söylenilen
bir türküyü getirelim:
Cegerläybez, Cegerläybez, Ip eğiriyoruz, ip eğiriyoruz,
Ceplär neçkä bulmasın. Ipler ince olmasın.
Bezneñ bolay utırular Bizim böyle oturmalar
Ükeneçkä bulmasın.63 Pişmanlığa olmasın.
Eğirdikleri ip kar gibi beyaz olsun diye, gençler, ip eğiren kızlardan birini dışarıya götürüp karda
yuvarlarlarmış.64
Ip eğirme imeceleri artık unutulmu vaziyette olsa da ip eğirme geleneği Tatar Türklerinde
günümüzde de devam etmektedir. Önce koyunyününü yayarak temizlerler, yumuşatırlar. Sonra bu
yünden ip eğirirler. Eğrilen ipi gene iğe dolandırıp sağlamlaştırırlar. Son aşamada da bu ipten soğuk
kış için yün çoraplar, eldivenler örerler. Fakat bu geleneği uygulayanlar artık genç kızlar değil, yaşlı
kadınlar ve ninelerdir.

ÖY SALU ÖMÄSE
EV YAPMADA YARDIMLAÞMA
Tatar Türklerinde bir mevsime bağlı olmayan Öy Salu Ömäse (Ev Yapmada Yardımlaşma)
geleneği de vardır. Bu çalışma da bütün yaz devam edip ancak sonbaharda sona erermiş.
Evin temelinin atılacağı yer, Tatar Türklerinde bugün de özenle seçilmektedir. Eskiden ve
bugünde çöplük, ahır, kuyu, nehir kenarı olan yerler ev yapmak için tercih edilmemektedir. Bunun
sebebi, bu tip yerlerde “bulunan” iyelerin gizlenip, yeni evin sahibinin eve girmesine izin
vermeyeceklerine, sahipsiz kalan evin de çabucak eskiyeceğine ve bu eve kapıdan afet, hastalık ve
ölümün hiçbir engelle karşılaşmadan geçebileceğine inanma ile anlatılabilir.
Evi köknar, meşe gibi dayanıklı ağaç gövdelerinden yaparlar. Kayın ağacından ise ev asla
yapılmaz, aksi takdirde o evden kaygı gitmeyeceğine inanılır.
Ev yapan aileye genelde akrabaları ve komşular yardım eder. Eskiden yoldan geçenler de yardım
gösterirmiş. Evden bereket, bolluk gitmesin diye evin dört köşesine gümüş veya bakır para koyarlar.
Þeytanlar girmesin niyetiyle evin temelinin altı kenarına, ayrıca çatı altına, eşiğin üzerine ve altına da
dua, Ayete’l-Kürsü konulur. Duvara da, eve kötü ruhları geçirmemek için demir gizlerler.
62 … a.g.e., s. 62.
63 … a.g.e., s. 62.
64 Bayazitova, a.g.e., s. 96.
Evin temeli atıldığı gün Nigez Botqası (Temel Lâpası) pişirilir. Komşular da o gün yiyecekler
getirirler. Bu gün evin önüne üvez ağacı da dikilir. Üvez ağacı, Tatarlar tarafından çok sevilen bir
ağaçtır. Ayrıca Tatarlarda, bu ağacın negatif enerjiyi ve kötü ruhları eve geçirmeyeceğine, böylesine
huzuru koruyacağına da inanılır.
Çatıyı kaldırırken ustalara, havluya sarıp ekmek verirler.
Tatar Türklerinde, kışın ısınma amacı ile evin yarısını kaplayan, tuğladan örülen büyük ocak
yapılır. Bu ocak akşam yakıldıktan sonra, ev sabaha kadar soğumaz. Ocağa odun atılacak ve ocakta
kazan kaynayacak yerler ayrı olur. Ayrıca, ocağın ortasına fırın da yaparlar ki, hamur işi yemekleri,
ekmeği orada pişirirler. Bu tip ocaklara köylerde geçen asrın 90’lı yıllarına kadar rastlamak
mümkündü. Günümüzde ise artık Tatarların yaşadıkları köylerin çoğuna doğal gaz girmiş durumda ve
bu ocaklara ihtiyaç kalmadı diyebiliriz. Fakat Tatarlar hâlâ o tür ocakta pişmiş ekmeğin tadını ve
kokusunu özlemektedirler.
Ocak yapılırken ilk kerpici ihtiyar birine koydururlarmış. Taşı koyan ihtiyar kaç yaşında olursa,
evin ocağı da o kadar durmadan tüteceğine inanılır. O ocağın temelini (evin temelini de) kızlar atarsa
da evin sıcak olacağına inanılır. Ocak yapılan gün mutlaka yemek kokusu da çıkarırlar. Ev rızklı
olsun, ocağı sönmesin niyetine sofrayı asla boş bırakmazlar.65
Eve taşındıktan sonra eşikten ilk olarak, evin sahipleri uzun ömürlü olsun diye yaşlı adamları,
evde çocuklar çok olsun diye çocuğu çok olanları ve sabileri geçirirler. Bir de yeni eve ilk olarak kedi
sokup sınarlar: kedi eşikten hemen içeriye geçerse, demek ki bu evde mutlu, bereketli hayat olacak.
Eğer kedi içeriye geçmek istemiyorsa, demek ki evin köşelerine ardıç dalları asmak veya ardıç ağacı
ile tütsülemek gerekecek.
Kedi ile aynı zamanda ev içine ekmek de konulur. Sonra ekmeği evin en yüksek rafına kaldırıp
orada bırakırlar. Yeni eve adayıp kurban kesilir ve ihtiyarlara yemek verilir. Kur’an okunur. Ayrıca,
eşik üzerine uğur getirsin diye at nalı çakılır ve şeytanları kovalamak için ardıç ağacı dalı konulur.
Eşiğin üzerine yarasa kanadı bulunduğunda da kötü ruhlar, bu evin boş olmadığını ve ona artık
birilerinin sahiplendiğini düşünerek oraya geçmezlermiş. Ayrıca, bir inanca göre yeni evde ilk kırk
gün içinde kimse yalnız yatıp uyumamalıdır.66
Sahipler yeni eve yerleştikten sonra, misafirler davet edilir. Herkes hediyeler getirmeye çalışır
(para veya tabak-tencere, yorgan gibi ).
SOLDATQA OZATU
ASKERE UÐURLAMA
Sonbaharda bütün köylüler tarafından uygulanan başka bir gelenek de, gençleri askere uğurlama
geleneğidir. Asker olacak gençler ev ev dolaşıp mendil, havlu toplarlarmış. Tatar kızları, asker olacak
sevgililerine bugün de işlemeli mendil hazırlarlar. Asker adayları sıra ile yemeğe alınırlar. Asker
olacak oğlana annesi, evinde ekmek ısırtıp bir parçasını çatı altına saklar (kalan rızkı çeksin, evine sağsalim
dönsün diye). Askere alınanlar önce annesi ve babası ile sonra da köyün ihtiyarları ile vedalaşır,
elveda şarkılarını söylerler. Askerleri güneş çıktığı taraftan üç kere masa etrafında dolandırırlar ve
gittikleri zaman köylüler onları uğurlamaya çıkar, sonra da hep beraber güneş çıkan tarafa
yürürlermiş.67 Eskiden II. Katerina zamanında erkekler askere yirmi beş yıllığına alınırmış.
Döndüklerinde de anne ve babaları, birçok köylü artık hayatta olmazmış.
Askerlerin söyledikleri türküler, Tatar halk edebiyatında Rekrut Cırları, Soldat Cırları (Asker
Türküleri) olarak adlandırılmakta ve halk türküleri içinde ayrı yer almaktadırlar. Bu tür türkülerden
örnekler verelim:
Çäçär genä idem, äy, tarım yuq, Saçardım da, eyvah darım yok,
Eçär genä idem, balım yuk; Içerdim de, yazık balım yok,
Nabor yılları la kilep citte, Askere gitme zamanı geldi,
Birep qotılır idem – malım yuq. Verip kurtulmaya malım yok.
65 … a.g.e., s. 103.
66 Tatar Mifları, II. Kitap, Kazan 1999, s. 235, 245, 261.
67 Bayazitova , a.g.e., s. 112.
At baralmıy, soldat bara, At gidemez, asker gider
Sarı balçıq öslärennän; Sarı balçık üzerinden.
Yaş aqmıydır, qan ağadır Yaş akmıyor, kan akıyor
Mesken soldat küzlärennän. Miskin asker gözlerinden.
Cir ciläkläre peşäder, Yer çilekleri pişmiştir,
Aq çäçäklärgä bäylänep; Ak çiçeklere dolanıp;
Nasıyb la bulsa ber qaytarbız Nasip olsa bir döneriz
Ay-qoyaşlar kebek äylänep. Ay-güneş gibi dolanıp.
Ätkäy-änkäy, sağnam sezne Annemi, babamı özlerim
Kiçen dä, köndezen dä; Akşam da, gündüzün de.
Korablar bulıp çayqalam Gemi gibi sallanırım
Sağınu diñgezendä. Özlemin


KIÞIN UYGULANAN GELENEKLER
NARDUÐAN
YILBAÞINI KUTLAMA
XVIII. yüzyıldan itibaren Tatarlar Julian takvimini kullanmaya başlarlar ve bu tarihten sonra
Yılbaşı kutlamalarının ismi Narduğan olarak değişiyor. Aslında bu bayramı sadece Julian takvimine
bağlamak pek doğru olmaz. Tatar bilim adamı Ilbarıs Nadirov’un verdiği bilgilere göre, bu sözün
etimolojisi Moğolca “nar”(güneş) kelimesi ile “duğan” (doğan) kelimelerinin birleşmesinden
oluşmuştur. Yani o, Yeni Güneş, Yeni Yılın doğduğu gün, anlamına gelir.69 Gerçekten de gün, 24–25
Aralık’tan uzamaya başlar. Demek ki doğaya çok dikkatli olan kadim insanlar, kutsal güneşe adayıp
bayram yapmayı uygun görmüşler.
Kazan Tatarları’nda Yılbaşı bayramı kutlanmaz ve bu bayrama özgü oyunlar oynanmazmış. Bu
bayram ancak Keräşenlerde (Hıristiyanlaştırılmış Tatarlar), Mişärlerde70 ve Çeptsa Tatarlarında71,
herkese özel farklılıklar ile kutlanırmış.
Keräşenler bu bayrama Narduğan derler. 25 Aralık’tan 5 Ocak’a kadar geçen vakit içinde
oynanılan oyunlar da aynı isimle anılır. Insanların, kimsenin tanıyamadığı kılıklara girip eğlenmeleri
farklı yörelerde farklı adlandırılmıştır; Narduğan Bulıp Cerü, Narduğan Çabu, Narduğan Babaları,
Babaylar Narduğanı. Bu iki hafta içinde kızların kendi aralarında ağırlanmasına da Qızlar Narduğanı
derlermiş.
Tatar Türkçesi uzmanı R. G. Ahmetyanov, Narduğan terimine Orta Idil ve Ural boyu halklarının
hepsinde de rastlanmakta olduğunu söylüyor; Tatarlarda Narduğan, Mordva-Mukşılarda Nardvan,
Mordva-Erzelerde Nardava, Marilerde Nardugan, Çuvaşlarda Nartavan, Nartukan, Udmurtlarda
Narduğan. Aynı fikre Ilbaris Nadirov çalışmalarında da rastlıyoruz. Fakat titizlikle yapılan tahliller
sonucu, bu kelimenin Tatar Türkçesi’ne ait olduğunu göstermektedir. Orta Idil ve Ural boyu
halklarında o, sadece yerli halkın Keräşen ve Mişärler ile sıkı ilişkide yaşadıkları yörelerde gözüküyor.
Çuvaş bilim adamı V. G. Rodionov da Nartuhan kelimesinin Çuvaşça’ya Tatar Türkçesi aracılığı ile
girdiğini söylemektedir.72 Narduğan oyunlarına Iran halklarında, Kızılbaş Türklerinde, Türkmenlerde,
Bessarabiya Ermenilerinde ve Komi halkında da rastlıyoruz.73
68 Tatar Halıq Icatı. Qısqa Cırlar. Kazan, 1976, s. 96-107.
69 Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları. Tatar Edebiyatı. 17. cilt, Ankara 1991, s. 72.
70 Idil boyu ve Ural Tatarları arasında yer alan asetnik grup. Dilleri Tatar Türkçesi’dir. Mişärlerin bir asetnik grup olarak
oluşumunda Bortaslar, Bulgarlar, Kıpçaklar ve yerli Fin-Ugor kabileleri, hatta Macarlar da katkıda bulunmuştur (Tatarskiy
Entsiklopediçeskiy Slovar. Kazan 1999, s. 363).
71 Nukarat Tatarları da derler. Udmurt Cumhuriyeti’nde yaşayan Kazan Tatarları etnik grubu. Dilleri Udmurt dilinin bazı
özelliklerini de taşıyan Tatar Türkçesi’dir. Çepets Tatarları’nın oluşumunda Tatarlar, Kıpçaklar, Udmurtlar ve Besermenler
de katkıda bulunmuştur (…a.g.e., s. 409).
72 Urazman., a.g.e., s. 78.
73 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 17.
Bayramın özelliği, çeşitli yemekler hazırlamak, kimsenin tanıyamadığı kılığa girerek ev ev
dolaşmak, yüzükle fal açmak, kızların kaderi ve damat olacak adam hakkında fal aracılığı ile bilgi
almak vb.
Genelde ayı veya keçi kılığına girip eğlenmek için insanlar, kürklerini ve kürkten dikilen
başlıklarını ters tarafı ile giyerlermiş. Kızlar ve oğlanlar ayrı dolaşırmış. Erkekler, kadınlar kılığına
girip ev ev dolaşarak kızları gözetlerlermiş. Gençlerin dikkatini ayrıca komşu köyün kızları, misafir
kızlar çekermiş. Giren evlerde müzik aletleri (keman, sonraki dönemde garmun) çalarlarmış. Müzik
aletleri olmadığı sırada ocak kapağına, tavaya vururlar, zil çalarak oynarlarmış. Din adamları bu
bayramıŞamanizm dönemi kalıntısı olarak ilan etmişler ve XIX. yüzyıldan itibaren köylülerin bu
şamakaylar’ın (çeşitli kılığa giren insanların) eve almamaları hususunda mücadele etmeye
başlamışlardır. Besermenler ile iç-içe yaşayan Tatarlar ise şamakaylar’ı sevinerek karşı alır ve
sığlaşırlarmış, çünkü halk, onları eve alırlarsa bu sene hasat bol olur diye inanırmış.74
Yüzük ile fal açmak. Falın bu türü Keräşen ve Mişär Tatarları arasında çok yaygındır. Fal, Yılbaşı
gecesi açılır. Bu törene kızlar da, gençler de katılabilir. Eskiden köyün gençleri, bu gece için köydeki
bir evi kiralayıp, kızları oraya davet ederlermiş. Bu eve, meraklı olan orta yaş ve ihtiyar köylüler de
gelirlermiş. Fakat Mişärlerde fal açma geleneğine sadece kızlar katılır ve onların yanlarında
gözetleyen bir yaşlı kadın da bulunur.
Keräşenlerde fal açma geleneği daha sırlı ve şaşırtıcı olurmuş. Meselâ, fal için suyu, nehirdeki buz
üstünde su almak için açılan delikten alırlarmış. Nehir kenarına da dolu ve huzurlu aileden ilk ve en
küçük çocuk olan üç-dört oğlan ve kız gidermiş. Giderken ve gelirken konuşulmazmış. Nehir yanına
geldikten sonra bir genç, su almak için açılan delik etrafında balta ile güneş hareketini tekrarlayarak
daire çizer, sonra kovaya su alır ve kova içine bakır akça ile yüzük atarmış. Bu yüzüğe Padişah
Yüzüğü derlermiş. Sonra kovayı beyaz havlu ile örtüp kendilerini bekleyen eve götürürlermiş. Su,
kovanın dışına serpildiğinde artık büyüleyici anlamını yitirip fal açma işine yaramazmış. Bu yüzden
kovadaki suyu, bir damlasını bile serpmeden kendi aralarında konuşmadan ve arkaya bakmadan
getirmeye özen gösterirlermiş. Eve geldiklerinde, ”Suya gittik balta alıp, nehirden geldik mal bulup”
derlermiş. Gençler hepsi bir dilek tutup, bu kovaya yüzüklerini atarlar, aralarında büyük olan bir kız da
yüzükleri suda iyice karıştırır ve arasından birini alıp serçe parmağına giyermiş. Bu arada söylenilen
sözleri, mânileri yüzük sahibi kendi kaderi ile bağlı yorumlamaya çalışırmış. Meselâ:
Nerduğanım narına, Narduğan’ım narına,
Baqma keşe yarına. Bakma elin yârine.
Kürşe awıl Alpayda, Komşu köyü Alpay’da
Mulla kötä qartayğan. 75 Hoca bekliyor, yaşlanmış.
Narduğannıñ narı bar, Nardugan’ın narı var,
Miçtä peşkän tarı bar; Ocakta pişmiş darı var;
Bu keşeneñ yuğarı oçta Köyün öbür ucunda
Özelep söygän yarı bar.76 Sevgilisi yâri var.
Aq saray öyeñ bulır, Ak saray evin olur,
Aq kalaç aşıñ bulır, Ak ekmek aşın olur,
Aq saray eçlärendä Ak sarayın içinde
Qaderle başıñ bulır.77 Değerli başın olur.
Gene yüzükleri suya atarlar, gene koşmalar söylerlermiş. Bu sırada kızlar damat olacak erkekleri,
oğlanlar da gelin olacak kızları düşünürlermiş.
Yüzük ile fal açma, gece yarısında başlayıp birkaç saat sürermiş. Yüzükleri son kere aldıktan
sonra, suyu dökerler ve kova dibindeki bakır akça ile Padişah Yüzüğü’nün nasıl düşeceğini izlerlermiş.
Eğer akça tura tarafı ile düşerse, tüm falların gerçekleşeceğine inanılırmış.
74 Urazman , a.g.e., s. 78-80.
75 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 20.
76 Tatar Mifları, I. Kitap, Kazan 1996, s. 258.
77 …a.g.e., s. 259.
Mişärlerde ise fal farklı açılırmış. Bir tabağa seherden önce gidip elde eden çeşme suyunu
koyduktan sonra, kızlar oraya yüzüklerini atarlarmış (yüzük yerine düğme veya başka ufak bir nesne
de geçerli olurmuş). Sonra yüzükleri karıştırırlarmış. Kızlar türküler söylerken, fal açmada önderlik
eden bir kız, yüzükleri sıra ile sudan alırmış. Bu geleneğe rastlandığı tüm köylerde söylenilen bir türkü
de derlenmiştir:
Narduğanım nar bulsın, Narduğan’ım nar olsun,
Eçe tulı nur bulsın, Içi dolu nur olsun,
Narduğannı uynağannıñ Narduğan’ı oynayanın
Ðomere ozın bulsın.78 Ömrü uzun olsun.
Narduğan, hucalar, Narduğan sahipler
Qotlı möbäräk bulsın, Kutlu mübarek olsun,
Tormış tügäräk bulsın, Hayat huzurlu olsun,
Mal-tuarığız artsın, Mal-hayvanınız artsın,
Qolınnarığız çapsın, Kulunlarınız koşsun,
I gennäregez uñğan, Ekinleriniz iyi,
Kükäy kebek tuq bulsın! Yumurta gibi tok olsun!
Bu gece başka türlü fallara da bakılırmış. Meselâ, kızlar ahıra girip karanlıkta bir koyunu
ayağından yakalamaya çalışırlarmış. Yakaladıkları kuzu olursa damadın da genç olacağına, teke ise
kızın evleneceği kişinin dul veya ihtiyar olacağına inanırlarmış.
Tatar Türklerinde seslere göre yorum yapmak gibi fal çeşidi de çok yaygın olmuştur (Tın Tıñlaw,
Tınğa Baru). Bu tür kulak falı sırasında, bir evin pencere önüne saklanıp, evde konuşulanları
dinlerlermiş. Evde sakin sesle güzel şeyler konuşulursa dinleyenlerin kaderleri iyi olacak demektir.
Evin içinde kavga ediyorlarsa, dinleyenlerin şansları olmayacak anlamına gelir. Veya genç bir kız,
arkadaşı ile sevgilisinin evine gidip pencere altında seslere kulak verirmiş. Evden “gitti”, “dönmedi”,
“yemez” gibi sözler duyulursa, sevgilisi askere gidecek ve dönmeyecek demektir. “Yedi”, “döndü”
gibi sözler duyulursa da sevgilisi dönecek anlamına gelirmiş. Kulak falına çıkmış olanlar duyarak
perişan olmasın diye bu gün herkes evinde kavga etmeden güzel sözler konuşmaya çalışırmış. Bu tür
fal Azerbaycan Türklerinde de var ve o, farklı olarak Azerbaycan’da son Çarşamba akşamı
uygulanmaktadır.79
Oğlu asker olacak anneler, oğlunun giysilerinin içine sadaka koyup, fakir bir yaşlı kadını yanına
giderlermiş. Kadın, o giysileri başucuna koyarak uyur ve sabah kalktığında oğlanın annesine rüyasında
gördüklerini anlatırmış.80 Perm civarında yaşayan Barda Tatarlarında Tın Köne ( Kulak Falı Günü) 6
Nisan olmuştur. Keräşen Tatarlarında da Tınğa Baru geleneğinin özelliği vardır; kızlar, koyunlarında
kaşık götürüp dilek tutarlarmış. Eve döndüklerinde de kaşığı atıp sınarlarmış. Eğer kaşık sırt üstü
düşerse bekledikleri adam dönecek (meselâ, askerden), yüzükoyun düşerse de dönmeyecekmiş.81
Evlilik çağına giren kızlar, görücülerin hangi taraftan geleceğini de öğrenmeye çalışırlarmış.
Köpekler hangi taraftan ulusa, görücülerin de oradan geleceklerine inanırlarmış. Başka bir fal için de
kızlar, üç yolun bitiştiği yerde toplanırlarmış. Kızların biri buraya sopaya binip gelir ve sopa ile burada
daire çizer, orta yerine de ibrikten su dökermiş. Başka kızlar da, çember içine yatıp sesleri duymaya
çalışırlarmış. Eğer müzik sesi gelirse, kız şehirden biri ile evlenecek demektir. Kızlardan birisi de
sevgilisinin sesini duymuş gibi olur ve bu sırada yüzüne kar tanesi düşerse, hayatı zor olacak; eğer
testere sesi duyarsa, yakında birisi ölecek, atlı araba sesi duyulan tarafta ise ekinler bol olacak diye
inanırlarmış.
Eve getirilen tavuk ile de fal açarlarmış. Eğer tavuk serpilen bulguru toplamaya başlarsa, kızın
gideceği aile misafir seven olur. Eğer tavuk su içmeye başlarsa, kızın müstakbel kocasının ayyaş
olmasından şüphelenirlermiş.82 Perm civarında yaşayan Barda Tatarlarında ise tavuk yerine horoz
sokar ve etrafına kâğıt, buğday, gümüş yüzük veya küpeler, tatlı yiyecekler, tuz atarlar ve horozun
78 Urazman, a.g.e., s. 78-80.
79 Maarife Hacıyeva “Azerbaycan Türklerinde Inançlar” V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi. Gelenek Görenek
Inançlar. Seksiyon Bildirileri, Ankara 1997, s. 220.
80 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 19.
81 Tatar Mifları, I. Kitap, Kazan 1996, s. 269.
82 Urazman, a.g.e., s. 82.
hangi


nesneye doğru yürüdüğüne bakarak fal açarlarmış. Horoz kâğıda doğru giderse mektup
geleceğine, buğdaya doğru giderse zengin hayata, tuza yönelirse acı kadere, tatlılara yönelirse de tatlı
hayata yorumlanırmış. Eğer horoz hemen karanlık yere (yatak veya masa altına) saklanırsa, fal
açanları bu sene kaygı, üzüntü bekliyor demektir. Ocağa doğru koşan horoz da yangın olacağına işaret
olarak kabul edilirmiş. 83
Harmandan başak alarak da geleceği yorumlamaya çalışırlarmış. Başakta tohum bol ise, demek
kızın gideceği ailede insanın çok, eğer az ise o ailede insan sayısının az olacağına yorumlanırmış.
Biriktirilen odunlardan bir tanesi alınarak da fal bakılırmış. Eğer alınan odun pürüzsüz ise, damadın
güzel, pürüzlü ise çirkin olacağına inanırlarmış.
Tatar Türkleri yılbaşında çiftçilik ile buna bağlı işlerin yeni yılda nasıl olacağını da merak etmişler.
Meselâ, ip eğirmek için ağaçtan hazırlanan kalın tahtayı soğuğa koyarlarmış. Eğer onun üzerine kırağı
düşerse, sonbaharda keten bol, iyi olacak diye inanırlarmış.84
Yılbaşı gecesi uygulanan daha bir gelenek Çüätkelär Tuyı’dır. Bu gelenek, 14–17 Ocak günlerinde
yapılır. Belirtilen günlerin akşamında köylüler kapılarını kilitlemez ve perdelerini çekmezler. Gençler
ise uzun palto ve kürkleri ters tarafları ile giyerek, yüzlerine maske takarak sokakta eğlenirler. Aynı
gece birçok şaka da yapılır; meselâ, birisinin evi önüne odun yığıp giderler, çeşitli eşyaların yerini
değiştirirler.
Keräşen ve Mişärler’in Narduğan bayramı sırasında fal açma geleneklerinin kökünü birçok
araştırmacı Rusların dini ile giren bir gelenek olarak izlemeye çalışır. Fakat Keräşenler
Hıristiyanlaştırılmış Tatarlar olsalar, Mişärler’in Islam dininde kalan bir etnik grup olduklarını da
unutmayalım. Zaten fal açma geleneği, tüm Türk boylarında Nevruz sırasında uygulanan bir gelenek
olmuştur. Meselâ, eskiden Narduğan ve Nevruz bayramının sabahında kızlar qoymaq (krep) pişirip ilk
qoymaq ile sokağa fırlarlar ve kim karşılarına gelirse, o adam ile veya onun akrabası ile
evleneceklerine inanırlarmış. Nevruz bayramında fal açma geleneği de bütün Türk boylarında
uygulanan bir gelenek olarak bilinir. Artık Yılbaşı kutlamaları Narduğan olarak adlandırılıp, takvimin
kış ayına alındığında, fal açma gibi vazgeçilmez alışkanlık da bu bayrama taşınmış olmuştur.
AWLAÐIY
BÜYÜKLERIN OLMADIÐI EVDE OTURMA
Eskiden sonbahar işleri tamamlandıktan sonra, günler kısaldığında, kızlar akşam oturmalarına
giderlermiş. Genç kızlar, akşamları bir eve toplanarak ve el işleri yaparak yeni türküler öğrenir ve
eğlenirlermiş. Genelde bu tür oturmalar büyükler evde olmadığı sırada ve genellikle akşam yapılırmış,
ismini de ondan dolayı Awlağıy “gençlerin, büyüklerin olmadığı sırada evde oturması” demişler
(Awlağıy – awlaq öy demektir. Awlaq, tınha, kimsesiz, öy de ev anlamına gelir). Herkes bu eve
oturmaya geldiğinde kendisi ile yiyecek de getirmeye çalışır ve bu yiyeceklerden sofra hazırlanırmış.
Kızlar kendileri ile iğ de getirirlermiş. Kimi çorap örer, kimi dantel yaparmış.
Bu akşamın daha bir gizli anlamı, kızların yanına köyün gençleri gelirmiş. Gençler fazla
beklettikleri zaman kızlar, çoraplarını çıkarıp bu çorabı önce pencereye sonra da kapıya
atarlarmış. Böyle yaptıklarında gençlerin gecikmeyeceğine inanılırmış.85 Gençler geldiğinde
de beraber sofra kurup eğlenip otururlarmış. Awlağıy geleneğinin en güzel örneklerini Tatar
edebiyatında Mirhaydar Feyzi’nin Galiyabanu ve Kerim Tinçurin’in Süngän Yıldızlar
(Sönmüş Yıldızlar) adlı piyeslerinde, Ömer Beşirov’un Tuğan Yağım – Yäşel Bişek
(Doğduğum Yer, Yeşil Beşik) adlı uzun hikâyesinde görebiliyoruz.
SONUÇ
Insanların yaşantısı sırasında gelenekler, âdetler ve inançlar birçok değişikliklere uğramış,
Islam’dan önceki dönemde ziraat işleri sırasında uygulanan büyü ile alâkalı görüşler, sonraki
dönemlerde dinî görüşler ile karışmış ve ortaya ilginç sentez çıkmıştır. Törenler sırasında söylenilen
birçok türkü artık büyüleyici anlamını yitirip, bazıları (meselâ, Çuha doldurma sırasında söylenilen
türküler vb.) lirik türkülerin içinde, bazıları da (dilekler, doğaya seslenmeler) çocuk folkloruna geçmiş
83 Tatar Mifları, I. Kitap, Kazan 1996, s. 261.
84 Urazman , a.g.e., s. 83.
85 Möhämmätcanov, a.g.e., s. 77.
durumdadır. En önemlisi de, Tatar Türklerinin en erken dönemde Islam dinini kabul etmelerine
rağmen,Şamanizm devrinde ziraatla ilgili oluşan gelenekler halkın hafızasından bir türlü silinememiş.
Tersine, birçoğu bugüne dek korunmuştur.
Tatar Türklerinin millî bayramları en zor yıllarda bile Tatarların hayatına renk katmış, çalışmaya
bir çağrı olmuş, tarla ve ev işlerinin daha hızlı ve daha eğlenceli bir şekilde yapılmasını sağlamıştır.
Bu gelenekler, Tatar halkının millî hasletlerini belirlemiş ve Tatarların bir millet olarak yaşamasına
yardım etmişlerdir.
Maalesef, Tatar halkına ait bayramların çoğu unutulmuş, hayat şartlarının değişmesi sonucu bu
gelenekler ortadan kalkmıştır. Sovyet döneminde sadece Sabantuy bayramı, Qaz Ömäse ve bazı
safhaları ile Narduğan kutlanmaktaydı. Ancak geçen asrın 90’lı yıllarda millî bağımsızlık mücadelesi
ile birlikte Nevruz, Qarğa Botqası gibi bazı bayramlar yeniden halk içine döndü ve eğlenceli bir
şekilde kutlanmaya başladı. Tatar Halk Türkü ve Oyun Topluluğu “Qaz Ömäse”, “Sabantuy” gibi
bayramları sahneye taşıdı. Ilkokul, ortaokul ve liselerde genç kuşağı bu bayramlar ile yakından
tanıştırmak için birçok çalışmalar yapıldı. Fakat gene de, bu bayramları kendi bayramı olarak kabul
etmesi için halkın zamana ihtiyacı var. Inanıyorum ki geleneklerle büyüyen kuşak ancak bu gelenek ve
görenekleri kendi bayramı olarak benimser ve yaşatabilir.
KAYNAKÇA
1. Ahmetyanov R.G., Obşaya Leksika Duhovnoy Kulturı Narodov Srednego Povoljya, Moskova
1981.
2. Anikin V.P. Kalendarnaya i Svadebnaya Poeziya, Moskva 1970.
3. Apakov M., Svyatoçnıyı Igrı u Kresşenıh Tatar Kazanskoy Gubernii, Kazan 1877.
4. Artemyev A.N., “Ciin ili Ziin, Narodnıyı Tatarskiy Prazdnik”, Kazanskiye Gubernskiye Vedomosti
(26), 1848.
5. Artemyev A.N., “Saban i Ciin (Narodnıyı Tatarskiye Prazdniki)”, Moskvityanin, 1850.
6. Bayazitova, Flyora, Tatar Halqınıñ Bäyräm häm Könküreş Yolaları, Kazan 1995.
7. Berkutov V.M., Borınğı Tatar Kalendare, Kazan 1966.
8. Berkutov V.M., Drevnetatarsiye Kalendari, Kazan 1966.
9. Bulatov V., “Ðoref-Ðadätlär, Yolalarıbız”, Kazan Utları (8), 1992.
10. Burganova N.B., “O sisteme Narodnogo Prazdnika Ciyen u Kazanskih Tatar”, Issledovanya po
Istoriçeskoy Dialektologii Tatarskogo Yazıka, Kazan 1982.
11. Bäyrämnär, Tuylar Öçen. Tamaşa Ürnäkläre. Kazan 1999.
12. Dauley R.P., “Svyatki u Kresşenıh Tatar Mamadışa i Laişevskogo Uyezda Kazanskoy Gubernii”,
IOAIE, T. 19, Vıp. 3-4, 1903.
13. Dudkin A., “Ciyen u Tatar Kazanskogo Uyezda”, Severnıy Vestnik (6), 1890.
14. Fahrutdinov R.G., Oçerki po Istorii Voljskoy Bulgarii, Moskva 1984.
15. Fuks, Karl, Kazanskiye Tatarı v Statistiçeskom i Etnografiçeskom Otnoşeniyah, Kazan 1844.
16. Fuks, Karl, “Prazdniki Kazanskih Tatar”, Zavoljskiy Muravey, T. 3, 1834.
17. Fäyzi, Cäwdät, Halıq Cäwhärläre, Kazan 1971.
18. Gerasimov M.K., “Zavivaniye Pojinalnoy Borodı”, Etnograiçeskoye Obozreniye (3), 1903.
19. Gordlevskiy V.A., Izbrannıyı Soçineniya. T. IV. Etnografiya, Istoriya, Vostoçnikovedeniye,
Retsenzii, Moskova 1968.
20. Hacıyeva, Maarife “Azerbaycan Türklerinde Inançlar”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü
Kongresi, Gelenek Görenek Inançlar. Seksiyon Bildirileri, Ankara 1997.
21. Ignatyev R.G., “Narodnıyı Primetı i Poverya v Ufimskoy Gubernii”, Spravoçnaya Kniga Ufimskoy
Gubernii, 1883.
22. Isänbät, Naqıy, Balalar Dönyası, Kazan 1970.
23. Isänbät, Naqıy, Balalar Folkloru, Kazan 1941
24. Infantyev P.T., Etnografiçeskiye Rasskazı iz Jizni Tatar, Kirgizov, Kalmıkov, Vogulov,
Başkir i Samoyedov, Perm 1910.
25. “Jertvoprinoşeniya Kresşenıh Tatar”, Kazanskiy Telegraf (589), 1895.
26. Kaşafutdinov R.G., “K voprosu o Proishojdenii Sabantuya i Yego Obryadov”, Oçerki Istorii
Narodov Povoljya i Priuralya, 1962.
27. Kaşafutdinov R.G.,”Prazdniki i Obıçai Tatar, Svyazannıyı s Hozyaystvennoy Deyatelnostyu”,
Voprosı Istorii, Filologii i Pedagogiki, Kazan 1965.
28. Matorin N., Religiya u Narodov Voljsko-Kamskogo Kraya, Moskva 1929.
29. Matveyev S. “Gadaniya Na Koltsah u Kresşenıh Tatar”, IOAIE, T. XIII, 1967.
30. Muhamedova R.G., Tatarı-Mişarı. Istoriko-Etnografiçeskoye Issledovaniye, Moskova 1972.
31. Muhametzyanov, Rif, “Tatarskiye Narodnıyı Primetı”, Folklor Narodov RSFSR, Vıp. IV, Ufa
1977.
32. Muhametzyanov, Rif. (soavtor H.Gardanov), “O Vzaimodeystvii Tatarskih Pesnopeniy s
Obryadom”, Folklor Narodov RSFSR, Vıp. V, Ufa 1978.
33. Möhämmätcanov, Rif, Başqortstan Iq Buyı Tatarlarınıñ Yola Icatı, Ufa 1982.
34. Möhämmätcanov, Rif, “Yola Poeziyası”, Tatar Tele, Ädäbiyatı häm Alarnı Uqıtu Metodikası
Mäsäläläre, Ufa 1971.
35. Möhämmätcanov, Rif, “Başqortstan Tatarlarınıñ Yola Cırları”, Kazan Utları (12), 1972.
36. Nadirov, Ilbaris, “Yola Poeziyase”, Tatar Folkloru Janrları, Kazan 1978.
37. Nasıri, Kayum, “Poverya i Obryadı Kazanskih Tatar”, Zapiski Imperatorskogo Russkogo
Geografiçeskogo Obsşestv, T. VI, Vıp. II, 1880.
38. Nasıri, Kayum, Izbrannıyı Proizvedeniya, Kazan 1977.
39. Nasıyri, Qayum, Saylanma Äsärlär, 2 Tomda, Kazan 1972-
74.
40. Nikolskiy N.V., Sbornik Istoriçeskih Materialov o Narodnostyah Povoljya, Kazan 1919.
41. Odigitriyevskiy N., Kresşenıyı Tatarı Kazanskoy Gub. Etnografiçeskiy Oçerk, Moskva 1895.
42. Radlov V.V., Obraztsı Narodnoy Literaturı Tyurkskih Plemen. SPb., Ç. 9, 1907.
43. Ramazanova D., “Perm Tatarları Icatı. Sörän Suğu Cırları”, Kazan Utları (7), 1978.
44. “Sabantuy – Tatarskiy Prazdnik”, Kazanskiye Gubernskiye Vedomosti (26), 1845.
45. Semyonov N., Sabantuy, Kazan 1929.
46. Tatar Halqınıñ Cırlı-Biyule Uyınnarı, Kazan 1971.
47. Tatar Mifları, Galimcan Gılmanov Hikäyäläwendä, I. Kitap. Kazan 1996.
48. Tatar Mifları, Galimcan Gılmanov Hikäyäläwendä, 2. Kitap, Kazan1999.
49. Tatar Teleneñ Añlatmalı Süzlege, Öç Tomda, Kazan 1977, 1979, 1981.
50. Tatar Teleneñ Dialektologik Süzlege, Kazan 1969.
51. Tatar Halıq Icatı. Yola häm Uyın Cırları, Kazan 1980.
52. Tatar Halıq Icatı. Qısqa Cırlar, Kazan 1976.
53. Tatar Halıq Icatı. Äkiyatlär. 1. Kitap, Kazan 1977.
54. Tatarı. Moskva 2001.
55. Tatarı Srednego Povoljya i Priuralya, Moskva 1967.
56. Tatarskiy Entsiklopediçeskiy Slovar, Kazan 1999.
57. Urazmanova, Raufa, Sovremennıyı Obryadı Tatarskogo Naroda, Kazan 1984.
58. Urazmanova, Raufa, Tatar Halqınıñ Yolaları häm Bäyrämnäre, Kazan 1992.
59. Urmançeyev, Fatih, Epiçeskiye Skazaniya Tatarskogo Naroda, Kazan 1980.
60. Valeyev F.T., Zapadno-Sibirskiye Tatarı, Kazan 1980.
61. Valiyev S.H., Sibirskiye Tatarı, Kazan 1992.
62. Yağfärov, Räşit, Käcä-Mäkärcä. Balalar Baqçası Tärbiyaçeläre Öçen Qullanma, Kazan 1994.
63. Yarmi, Hämit, Tatar Halqınıñ Poetik Icatı, Kazan 1967.
64. Yaskiy N., “Obıçai Tatar Na Rusi, Voskresnıy Dosug (36), 1871, T. 8.
65. Yaspey-Babay (Malov), “O Kresşenıh Tatarah”, Iszaniye po Kazanskoy Yeparhii (18-20), 1891


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren sindirgidedelerkoyu..com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Sindirgidedelerkoyu..com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz