Haberler:

Mahallemiz Sakinlerinden Bayram Toksöz "ün Kızı Rabia Toksöz"ün Ramazan Bayramın Birinci günü mahallemizde Hayırı vardır. Herkes Davetlidir...

SON KÖYLÜ, ILK SEHIRLI

Başlatan sindirgidedeler, 04 Mayıs 2011, 02:32:18

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

  SON KÖYLÜ, ILK SEHIRLI  
 
-Amcama sitemle ve sevgiyle-






           Kasketleri en fiyakali sekilde yana yatiran ve kâkülleri en gösterisli tarayan sizlerdiniz. Ne dedeleriniz becerebilmisti bu kadarini, ne de dedelerinizden fersahlarca ileri olan babalariniz!...


           Askerlikte yazici, jandarma onbasisi, sürüyle pirpira sahip piyade çavusu mertebesine ilk ulasan nesil siz oldunuz köyümüzde. Dügünde dernekte hep önde olusunuz, Peygamber Ocagi'nin köye kadar uzanan nefesiydi: Anli sanli bir dönüs...


           Bu san ve serefin yüzü suyuna ilk sehirli  hanimlari sizler aldiniz; son köylü avratlari bosayarak veya üstlerine  ortak getirerek.


           Sehirli hanimlarin esarplari -ki o zaman size elini uzatanlarin hepsi esarpliydi- renkli ve temiz, gözleri fettan, bakislari zekî, yemekleri lezzetli ve çesitliydi. O gözler, o bakis ve o lezzet, sizi gizli gizli  bir yerlere çekiyordu. Gençliginiz boyunca taslariyla ve ayriklariyla didisip durdugunuz tarlalarinizi para faizsiz, tarla icarsiz  devredip yollara düsmenizde o gözlerin rolünü hanginiz inkâr edebilirsiniz? O bakislar, Durnadagi'nin kartal tirnaklarindan daha sert dikenleri gibi, bagrinizin basina saplanmadi mi!...


           Sizler, sehre fettan gözlerin heveslendirdigi, köye gelin olarak gelip -bilemedin- üç yil içinde kendi saksisina dönen esarbi çiçekli yengelerimizin çekip çevirdigi  maglup kahramanlarsiniz: Köydeki atadan kalma çitakligi göstermek için arada bir de olsa sesi yükselen, fakat sonra akis kesip yan yatmis Fatihler gibi iç geçirip sessizlige gömülen eski kahramanlar... Esarbi çiçekli, gözleri fettan, çok bilmis yengelerimiz, gemi aziya almis doru kisrak benzeri Çarsibasi'na toynak vurdugunda dizginlere dokunabildiniz mi hiç! Oysa, tarlada sizin üvendireniz hep uzun,  köydeki avradin adimlari hep kisa degil miydi? Üstelik tarla da kesekli!...


           Atadan kalma evlerinizi  bir gün dönersek mekânsiz kalmayalim düsüncesiyle ese dosta, hisim akrabaya emanet edip sehirde bir oda bir sofaya kiraci oturusunuzun sizde uyandirdigi darlik duygusu ayri bir dert... Kisa zamanda, sehrin kenarina yakin semtlerine kondular insa ederek genislediniz. Fakat sizler, varos konduculari degil, bir nevi  merkez kondu mucidi  oldunuz.  Esarbi çiçekli yengelerin pencerelere diktikleri perdeler de çiçekliydi...


           Yillar sonraki kondular sehrin etrafinda  köy halkalari  meydana getirince, sehrin göbegine, hükûmet konaklarina, millet hastahanelerine, hanlara-hamamlara, camilere, çay bahçelerine -hele Cibillar Parki'na!- komsu esraf mertebesine kavustunuz. Karadayinin Kahvesi olsun, Nalbantlar'daki -sahipleriyle birlikte yaslanmis- çay ocaklari olsun, sizin savurdugunuz dumanlardan az mi nasiplenmistir!


           Esraf sifatiniz köklestikçe, köy, hatiralar ikliminin daha uzak köselerine dogru sessiz, sikâyetsiz çekiliyor; çocuklugunuzda duydugunuz sahibi belli, gürültüsüz, tanidik sesler uzaklara kaçiyordu. Isteksiz, fakat çaresiz bir çözülüs... Hakkinizi yemeyelim, sizin çocuklariniz, keçiye koyun, malum uzun kulakliya inek demeyecek kadar, köyü taniyorlardi; aralarinda, tirmiga tirmik, tirpana tirpan diyebilenler de az degildi. Esrafa da karissaniz, baba ocaginin havasini onlara teneffüs ettirmeden edememistiniz. Yazlari köye gelip  birkaç bas tirpan sallasaniz da, artik, agacin köküne balta degmis oldugu için, o eski canlilik, o eski dirilik yoktu. Unutmamistiniz, yaslanmamistiniz: Belki tirpan kördü, belki tarla düz degildi; hem ayaginizda çarik mi vardi ki her tarafi dümdüz edesiniz! Nerde o eski tirpanlar, o eski tarlalar nerde!...


           Hayir, degisen ne oydu, ne öbürü! Artik birçok sey köyde kalmisti; öyle degil mi!...






Dogrusu, köyde biraktiklarinizla sehirde kazandiklariniz arasindaki kavga bundan ibaret degildi: Çorbayla çayin, çorbayi kisa bir agiz dalasindan sonra saf disi biraktigi kavgasini sizler baslattiniz. Çay, sofralarinizin ufka bayrak çeken  yigidi,  hayder-i kerrâr  olup her çesit içecegi yer ile yeksân  eylediyse, sizin sayenizdedir. Esarbi çiçekli yengeler biz böyle bilir, böyle isleriz isimizi  dediler; baska söze ne hacet!...


Ovma asinin, sütlü çorbanin, katik-ekmegin yillarca oksadigi midelerinizi, Millet Hastahanesi'nin karanlik gecelerde kara karincayi seçebilen keskin gözlü aynalariyla tanistiran ve yanaklarinizda, alinlarinizda Kizilirmak'in ciliz kollarina benzer çizgiler açan o da olsa, yengelerimizin ne yaman bir mutfak sür'atine sahip ve mâlik bulunduklarini her seyden önce çay isbat etmistir!...


Sabah ezani genis Sivas ufkuna inceli kalinli ses iplikleri hâlinde kelep kelep yayilirken, mahmur yengelerimizin bahçelerde yaktiklari mantizlarin gri dumanlari nasil ince ince yükselirdi! Is basi borusu çogu zaman sabah ezanlariyla yarisan Cer Atelyesi, sizi  cer hocasi gibi kendine baglamisti: Sabahin köründe boru öter, bütün Çiçekli, Ece Mahallesi, Çavusbasi, Çoraktepe.. sanki herkes orda çalisiyormusçasina ayaklanir, çoluk çocuk atelyeci babalarin mesaisine ve  çayniklerin fokurtusuna göre düzenlerdi hayatini. Zaten, az sonra önünüze gelecek olan çay, mantizlardan yükselen dumanlarin eteklerine yapisan kizilli-mavili  alevlerin üzerinde fokurdamis ve tarhana çorbasini -mis gibi kokusuna ve damaklarinizin bir yerlerine sinip kalmis lezzetine ragmen- bu fokurdayisla alt etmemis miydi?...


Alt edilen yalnizca çorba degildi: Bir  lezzet gitti, bir devlet  gitti; halk içinde muteber bir nesneydi; sihhat  gitti.


"Istanbul'da yasayip Bursa'ya son uyku için dönen Osmanli sehzadeleri" gibi, çogunuz son bir yolculukla köyünüze döndünüz; fakat cenaze kaldirilirken bile orasi biraktiginiz gibi degildi. Sizler köyün yas üslûbunu bile degistirdiniz: Esarbi çiçekli yengeler ve bahçenizde iri güller hâlinde yetistirdikleri çocuklariniz, sizleri, daha önce giden yakinlarinizin yanibasina uzattilar ve son defa gördükleri kavaklarin hisirtili salinislari altindan geçerek sehre döndüler.


Avlularda ince dumanlar savuran mantizlar, sizden çok daha önce vedâ atesini yakmis; çaylar, beyaz esya çagini yakalamanin saltanatini sürmeye baslamisti.


Esarbi çiçekli, gözleri fettan yengeler -üç bes günlük gözyasinin ardindan- o saltanata döndüler.



Girne ünversitesinde Doçent Sadettin Yıldız hocamdan alıntıdır...
 
                   
Linkback: SON KÖYLÜ, ILK SEHIRLI
  • Gösterim 7,028 
  • Hikayeler
  • 0 Yanıtlar





Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren sindirgidedelerkoyu..com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Sindirgidedelerkoyu..com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz