Haberler:

SMF - Henüz Yeni Yüklendi!

D Harfi

Başlatan sindirgidedeler, 25 Ağustos 2011, 03:03:53

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

DADAÞ: (Tür.) Er. 1. Erkek kardeş. 2. Delikanlı, babayiğit.

DAFI: (Ar.) Er. l. Defeden, gideren. 2. Savan, savuşturan, iten.

DAÐAÞAN: (Tür.) Er. - Dağaşan.

DAÐDELEN: (Tür.) Er. - (bkz. Dağaşan).

DAÐHAN: (Tür.). - Eski Türklerde dağ tanrısı. - Isim olarak kullanılmaz.

DAÐTEKIN: (Tür.) Er. - (bkz. Dağaşan).

DAHHAK: (Ar.) Er. - Çok gülen, çok gülücü. - Daha çok lakab olarak kullanılır.

DAHI: (Ar.) Er. - Üstün zeka sahibi.

DAHIYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Dahi).

DAIM: (Ar.) Er. - Devamlı sürekli, her zaman.

DALAN: (Tür.) Er. 1. Biçim, şekil. 2. Ince, narin, zarif.

DALAY: (Tür.) Ka. - Deniz.

DALAYER: (Tür.) Er. - Deniz adamı.

DALDAL: (Tür.) Er. - Kahraman, yiğit-

DALGA: (Tür.). 1. Denizin yel esince oynayıp kabarması. 2. Denizde hareketli su kütlesi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DALOKAY: (Tür.) Er. - Çok beğenilen.

DALYA: (Tür.) Ka. - Yıldız çiçeği.

DAMAN: (Fars.) Er. 1. Etek. 2. Bir dağ silsilesinin eteğinde uzanan bölge.

DAMLA: (Tür.) Ka. 1. Bir sıvıdan ayrılarak düşen parça halinde, küçük miktar, katre. 2. Belli miktarlarda akıtılarak kullanılan ilaç.

DANA: (Fars.) Er. 1. Bilen, bilici, bilgin.

DANIÞ: (Fars.) Er. 1. Bilim, bilgi, ilim. Ehl-i daniş: Bilgi sahipleri. Daniş-Merd: Bilgili, Tanzimattan önce kadıların yanında stajer olarak çalışan kimse. - Danişmend: Sultan Melikşah'ın alimlerinden emir Danişmend'in kurmuş olduğu bir Türk devlet ve sülalesi.

DANIYAL: (Ibr.) Er. - Ben-i Israil peygamberlerinden biri. "Tanrı benim yargıcımdır" anlamına gelir. Iki tane Daniyal vardır: a) Babillilcre esir olmuş genç Daniyal, b) Hz. Nuh ile Hz. Ibrahim arasında geçen zamanda yaşayan Daniyal.

DARCAN: (Tür.) Er. 1. Aceleci, sıkıntılı. 2. Serçe.

DAREKUTNI: (Ar.) Er. - Ebu'l-Hasen Ali b. Ömer. Tanınmış muhaddislerdendir (917-995) yıllan arasında yaşamış 80 yaşında Bağdat'ta vefat etmiştir. Hadis sahasında kıymetli eserleri vardır.

DARGA: (Tür.) Er. - Başkan, lider.

DARIMÎ: (Ar.) Er. - Ebu Muhammed b. Abdurrahman. Hadis bilgini. Müslim ve Ebu Isa hadislerini Darimi'den aldıklarını söylerler. En meşhur eseri Camiu's-Sahih'dir.

DAVUD: (Ibr.) Er. Kendisine kitap olarak Zebur'un gönderildiği büyük peygamberlerden biri. Kur'an-ı Kerim'de 16 yerde ismi geçer. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

DEDE: (Tür.). 1. Ana ve babanın babası. 2. Ced, ata. 3. Çok yaşlı kimse. 4. Mevlevilikte çile doldurmuş, dervişlik gayesine erişmiş ve dergahta hücre sahibi olmuş kimse. 5. Bektaşilerde şeyh, baba. - Örfte isim olarak kullanılırken, daha çok lakap olarak kullanılır.

DEFINE: (Ar.) Ka. 1. Yere gömülmüş, kıymetli eşya. 2. Kıymet ve değeri olan kimse veya mal.

DEFNE: (Yun.) Ka. - Akdeniz ikliminde yetişen, yapraklan sert ve üst yüzleri parlak açık sarı çiçek ve güzel kokan defnegillerden bir ağaç.

DEÐER: (Tür.). 1. Bir şeyin tam karşılığı, kıymet, baha. 2. Layık. 3. Bir şeyin sahip olduğu yüksek vasıf. 4. Ehliyet, kabiliyet. 5. Kadir, itibar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DEHNA: (Ar.). - Kızıl. Kumun rengi dolayısıyla Arabistan'da ıssız iller adıyla anılan bir çölün adı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DEHRI: (Ar.). - Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkar eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan. Materyalist. Isim olarak kullanılmaz.

DELAL: (Ar.). - Insana hoş, sevimli görünen hal, naz, işve. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DELFIN: (Yun.). - Yunus balığı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DELISTAN: (Tür.) Ka. - Ilkbaharda birdenbire kabarmış bahçe. Gelişmiş, içinde her türden bitki bulunan, karışık bahçe.

DEMET: (Tür.) Ka. 1. Bağlanarak, oluşturulan deste. 2. Biçilip bağlanmış ekin. 3. Bir kaynaktan çıkan ışıkların meydana getirdiği ışık destesi, hazne.

DEMIR: (Tür.) Er. - Dayanıklı ve kullanış sahası geniş, mavimsi esmer renkli bir maden.

DEMIRAÐ: (Tür.) Er. – Demirden ağ.

DEMIRALP: (Tür.) Er. - Demir gibi sağlam ve yiğit.

DEMIRAY: (Tür.) Er. - Demir gibi.

DEMIRCAN: - (bkz. Demirağ).

DEMIRDELEN: - (bkz. Demirağ).

DEMIREL: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü eli olan.

DEMIRER: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü kimse.

DEMIRHAN: (Tür.) Er. - Güçlü hükümdar.

DEMIRKAN: (Tür.) Er. - Güçlü soydan gelen.

DEMIRMAN: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü sağlam kimse.

DEMIRÖZ: (Tür.) Er. - Özü demir gibi güçlü olan.

DEMIRÞAH: - (bkz. Demirhan).

DEMIRTEKIN: - (bkz. Demirhan).

DEMIRTUÐ: - (bkz. Demirtekin).

DEMREN: (Tür.) Er. - Okun ucuna geçirilen demir ya da kemik parçası.

DENGIZ: (Tür.) Er. - (bkz. Deniz).

DENGIZER: (Tür.) Er. - Denizci.

DENIZ: (Tür.) Ka. 1. Büyük su kütlesi. 2. Büyük su kütlesindeki dalgalanma.

DENIZALP: (Tür.) Er. - Yiğit denizci.

DENIZCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Denizalp).

DENIZER: (Tür.) Er. - Deniz adamı, denizci.

DENIZHAN: (Tür.) Er. 1. Denizlerin hakimi, yöneticisi. 2. Eski Türklerde Deniz tanrısı. - Isim olarak kullanılmaz.

DERBEND: (Ar.) Er. - Kapılar kapısı.

DEREM: (Fars.). - Para, akçe. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DEREN: (Tür.) Ka. - Derleyen, toplayan, ekini biçip toplayan.

DERIM: (Tür.). - Çadır. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DERKAVA: (Ar.) Er. - Afrika'nın kuzeybatısında, Fas-Cezayir'i içine alan müslüman tarikatların genel adı.

DERKAVI: (Ar.) Er. - Derkava'ya mensup. - (bkz. Derkava).

DERMAN: (Fars.) Er. 1. Ilaç. Çare. 2. Takat, kuvvet, güç.

DERSU: (Tür.). - Hepsi, kamilen, baştan başa hep. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DERVIÞ: (Fars.) Er. 1. Allah için alçakgönüllülüğü ve fukaralığı kabul eden veya bir tarikata bağlı bulunan kimse. 2. Fakir ve muhtaç kimse. 3. Daha çok lakap olarak kullanılır.

DERYA: (Fars.) Ka. - Deniz, büyük nehir.

DERYAB: (Fars.). - Akıllı, anlayışlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DERYACE: (Fars.) Ka. 1. Küçük deniz. 2. Göl.

DERYADIL: (Fars.) Ka. - Gönlü geniş, herşeyi hoş gören.

DERYANUR: (f.a.i.) Ka. - Nur denizi, deryası.

DESEN: (Fran.) Ka. 1. Renksiz çizim. 2. Kumaş şekli.

DESTAN: (Fars.) Ka. 1. Hikaye, kıssa. 2. Hile, mekr, tenvir. 3. Rüstem'in babasının lakabı.

DESTE: (Fars.) Ka. 1. Demet, tutam, takım. 2. Kabza, tutacak yer. 3.On yapraklık altın varak defteri.

DESTEGÜL: (Fars.) Ka. - Gül demeti, destesi.

DEVA: (Ar.). - Ilaç. Çare, tedbir. – Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DEVAN: (Fars.) Er. 1. Koşan, seğirten, hızlı yürüyen. 2. Koşmak. Süratle, hızla gitmek.

DEVLEDDIN: (Ar.) Er. - Dinin mutluluğu, uğuru, büyüklüğü. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanı­lır.

DEVLET: (Ar.). - Bir hükümet dairesinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Devlet Giray: Kırım hanı (1530-1577). Mübarek Giray'ın oğlu.

DEVLETÞAH: (Fars.) Er. - XV. yy. yetişen en tanınmış Iran edebiyatçısı.

DEVRAN: (Ar.) Er. 1. Dünya, felek. 2. Zaman. 3. Talih, yazgı.

DEVRIM: (Tür.) Er. 1. Hareket halinde bir şeyin bir eğri çizerek dönmesi, devretmesi. 2. Köklü değişiklik, inkılap. 3. Eski olduğu fark edileni yıkıp yerine yeni olduğu farz edileni koymak. 4. Ihtilal.

DIBA: (Fars.) Ka. 1. Alacalı ipek kumaş. 2. Atlas.

DIBACE: (Fars.) Ka. 1. Kitabın başlangıç kısmı, önsöz. 2. Kitapların süslü sayfaları.

DICLE: (Tür.). - Yakındoğu'nun Türkiye'den doğan ve Mezopotamya'dan Basra Körfezine dökülen nehirlerden biri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DICLEHAN: (Tür.) Er. - Dicle'nin hükümdarı.

DIDAR: (Fars.) Ka. 1. Yüz, çehre. 2. Görme, görüşme. 3. Görüş kuvveti. 4. Açık meydanda.

DIDE: (Fars.) Ka. 1. Göz. 2. Gözcü. 3. Gözbebeği. 4. Gözucu.

DIDEM: (Fars.) Ka. - Gözüm.

DIHYE: (Ar.) Er. - Dihye b. Halife. Kelbi kavmine ait, Hz. Rasûlullah (s.a.s)'ın ticaret ortağı. Hoş tavırlı, kibar, zengin bir tacir. Cebrail (a.s.)'in bazen Dihyetü'l-Kelbi suretinde vahiy getirdiği rivayet olunur.

DIKÇAM: (Tür.) Er. - Çam gibi uzun. Metanetli.

DIKMEN: (Tür.) Er. 1. Koni biçiminde sivri tepe. 2. Dağların en yüksek yeri. 3. Yayla.

DILAN: (Fars.). - Gönüller, yürekler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DILARA: (Fars.) Ka. 1. Gönül alan, gönül kapan, gönül okşayan, gönlü dinlendiren. 2. Bugün elde örneği olmayan eski Türk mürekkep makamlarından biri.

DILAVER: (Fars.) Er. - Yiğit, yürekli.

DILAVIZ: (Fars.) Ka - Gönlün takıldığı, gönüle takılan.

DILAY: (Fars.) Ka. - Gönlü aydınlatan ay.

DILAZAD: (Fars.) Er. - Gönlü bir şeyle ilgili olmayan, gönlü rahat. Özgür.

DILBAZ: (Fars.) Ka. 1. Gönül eğlendiren. 2. Güzel söz söyleyen. 3. Yüze hoş görünen.

DILBER: (Fars.) Ka. - Gönül alıp götüren, güzel.

DILBERAN: (Fars.) Ka. - Dilberler, güzeller.

DILBESTE: (Fars.) Ka. - Gönül bağlamış, aşık.

DILDAR: (Fars.) Ka. 1. Birinin gönlünü almış, sevgili. 2. Abdülbaki Dede'nin terkib ettiği 7 makamdan biri.

DILDEREN: (Fars.) Ka. - Sevgi toplayan, gönül alan, beğenilen.

DILEFRUZ: (Fars.) Ka. - Gönül aydınlatan. - (bkz. Dilfüruz).

DILEK: (Tür.) Ka. 1. Dilenen şey, arzu, istek. 2. Isteme, arzu etme, dileme.

DILEM: (Fars.) Ka. - Gönül ilacı.

DILERCAN: (Fars.) Er. - Dilekte, istekte bulunan.

DILFERAH: (Fars.) Ka. - Gönlü ferah, sevinçli.

DILFEZA: (Fars.) Ka. - Gönlü genişleten, gönlü artıran.

DILFÜRUZ: (Fars.) Ka. - Gönüle ferahlık veren, sevindiren.

DILGE: (Tür.). - Güzel konuşan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DILHAN: (Fars.) Er. - Gönülden söyleyen, içten konuşan.

DILHUN: (Fars.) Er. - Içi kan ağlayan.

DILKESTE: (Fars.) Ka. - Gönül çekici.

DILMAN: - (bkz. Dilmen).

DILMEN: (Fars.) Ka. 1. Güzel. 2. Güzel dil bilen, konuşan, söz söyleyen.

DILNUR: (Fars.) Ka. - Gönlü nurlu.

DILRAH: (Fars.) Ka. - Gönül yolu.

DILRUBA: (Fars.) Ka. 1. Gönül kapan, gönül alan. 2. Tahminen 2 asırlık bir makam.

DILSAFA: (Fars.) Er. - Gönlü şen, rahat, dertsiz.

DILSAZ: (Fars.) Er. - Gönül yapan.

DILSUZ: (Fars.) Ka. - Gönül yakan, yürek yakıcı.

DILÞAD: (Fars.) Ka. - Gönlü hoş, sevilmiş.

DILÞAH: (Fars.) Er. - Gönül hükümdarı, şahı.

DILÞÜKUFE: (Fars.) Ka. - Gönül çiçeği.

DINÇ: (Tür.) Er. - Gücü kuvveti yerinde ve sağlıklı.

DINÇAY: (Tür.) Er. - Kuvvetli ay.

DINÇER: (Tür.) Er. - Kuvvetli kimse, genç, erkek, yiğit.

DINDAR: (f.a.i.) Er. - Allah'a inanmış, bağlanmış olan kimse.

DIRAHÞAN: (Fars.) Ka. - Parlak, parlayan.

DIRAYET: (Ar.). - Zeka, bilgi, kavrayış. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DIREM: (Fars.) Er. 1. Akça, para. 2. Gümüş para.

DIRENÇ: (Tür.) Er. - Karşı koyan kuvvet, mukavemet.

DIRICAN: (Tür.) Er. - Güçlü, canlı kimse.

DIRIÐ: (Fars.) Er. - Esirgeme, acıma.

DIRSEHAN: (Tür.) - Dede Korkut hikayelerinde, çocuğu olmadığı için hor görülen sonra da Boğaç Han adında yiğit bir oğula sahip olan kahramanın adı.

DIZDAR: (Fars.) Er. - Kale muhafızı.

DOÐA: (Tür.) Er. - Tabiat karşılığı olarak kuraldışı uydurulmuş kelime.

DOÐAN: (Tür.) Er. - Kartalgillerden, alıştırılarak kuş avında kullanılan, yırtıcı bir kuş.

DOÐANALP: - (bkz. Doğan).

DOÐANAY: (Tür.) Er. - Ayın ilk günleri.

DOÐANBEY: (Tür.) Er. - Doğan gibi atik ve cesur bey. Doğan bey: Niğbolu kalesini haçlılara karşı koruyan Osmanlı beyi Yıldırım Bayezid dönemi.

DOÐANBIKE: - (bkz. Doğan).

DOÐANER: (Tür.) Er. - Güçlü, kuvvetli, yiğit.

DOÐANGÜN: (Tür.) Er. - Sabahın ilk ışıklan.

DOÐANHAN: - (bkz. Doğanbey).

DOÐANNUR: (Tür.) Ka. - Nurun doğması.

DOÐANTEN: (Tür.) Er. -Şafak vakti.

DOÐAY: (Tür.) Er. - Ayın doğması.

DOÐU: (Tür.) Er. 1. Doğma bölgesi. 2. Güneşin doğduğu yön, şark.

DOÐUHAN: (Tür.) Er. - Doğu ülkesinin hükümdarı, hakimi.

DOÐUKAN: (Tür.) Er. - (bkz.. Doğuhan).

DOLUNAY: (Tür.). - Tam yuvarlak halde görünen ay, bedir, bedr-i tam. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DORUK: (Tür.) Er. - Tepe, ağaç tepesindeki körpe filiz.

DOYUM: (Tür.) Ka. - Ganimet almış.

DÖNDÜ: (Tür.) Ka. 1. Henüz evlenmemiş kız. 2. Örfte devamlı erkek çocuğu olan ailenin son doğan çocuğu kız olursa döndü adını koyarlardı.

DÖNE: (Tür.) Ka. - Karşı ziyarette bulunma. - (bkz. Döndü).

DUCIHAN: (Fars.) Ka. - Iki cihan, dünya ve ahirct.

DUDU: (Fars.) Ka. 1. Hanım, küçük kardeş. 2. Papağan, tuti. Bir papağan cinsi. 3. Abla, yaşlı ermeni kadın.

DUHA: (Ar.). 1. Kuşluk vakti. 2. Kur'an-ı Kerim'de 93. surenin ismi. -Kız ve erkek adı olarak kullanılır.

DUHTER: (Fars.) Ka. - Kerime, kız.

DUMRUL: (Tür.) Er. - Dede Korkut hikayelerinde geçen bir kahramanın adı.

DURALI: - (bkz. Dursunali).

DURAK: (Tür.) Er. 1. Yolu taşıyan araçların düzenli olarak durdukları yer. 2. Durma, dinlenme. 3. Cümle sonuna konulan nokta.

DURAN: (Tür.) Er. - Hareketsiz halde bulunan, sabit.

DURANAY: (Tür.) Ka. - Ayın en uzun süre gökyüzünde kaldığı zaman.

DURCAN: (Tür.) Er. - Canlı kal, ömrün uzun olsun.*

DURDU: (Tür.) Ka. - (bkz. Dursaliha).*

DURHAL: (Tür.) Er. - Hal üzere kal, olduğun gibi kal*

DURKADIN: , Tür.) Ka. - (bkz. Dursaliha).*

DURKAYA: (Tür.) Er. - Çocukları devamlı ölen ailelerin yeni doğan çocuklarına verdikleri isim.*

DURMUÞ: (Tür.) Er. - (bkz. Dursun).*

DURNA: (Tür.) Er. - Bir cins kuş. Turna.

DURSALIHA: (t.a.i.) Ka. - Erkek çocuğu olmayan ailelerin en son doğan kız çocuklarına verdikleri ad.*

DURSUN: (Tür.) Er. - Çocukları devamlı ölen ailelerin yeni doğan çocuklarına verdikleri ad. *

DURSUNALI: (t.a.i.) Er. - Kız çocuğu olmayan ailelerin en son doğan erkek çocuklarına verdikleri isim.*

DURU: (Tür.) Ka. - Saf, berrak.

DURUALP: (Tür.) Er. - Özü temiz yiğit.

DURUCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Durualp).

DURUGÜL: (Tür.) Ka. - Temiz, saf gül.

DURUHAN:. - (bkz. Durualp).

DURUKAN: - (bkz. Durualp).

DURUL: (Tür.) Er. 1. Berrak, saf duruma gel. 2. Dibe çöken şey, tortu.

DURUSAN: (Tür.) Er. - Temiz olarak tanınmış kimse.

DURUSOY: - (bkz. Durusan).

DUYGU: (Tür.) Ka. 1. His. 2. Duyulan, işitilen, hissedilen şey.

DUYSAL: (Tür.) Ka. - Duymakla, hissetmekle ilgili olan.

DÜCANE: (Ar.) Er. - sahabe-i kiramdan önemli bir şahsiyetin adı.

DÜDEN: (Tür.). 1. Yer altında akan suların kireçli tabakaları eriterek meydana getirdikleri tabii kuyu. 2. Bataklık, girdap. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DÜLFIN: (Ar.) Ka. - Arap astronomları tarafından Delphinus yıldız kümesine verilen isim.

DÜNDAR: (Fars.) Er. 1. Eski Fars hükümdarı. 2. Arkayı gözeten, koruyan asker.

DÜRDANE: (Fars.) Ka. 1. Inci tane­si. 2. Sevgili, kıymetli.

DÜREFÞAN: (Fars.) Ka. 1. Inci serpen. 2. Inci gibi söz söyleyen ağız.

DÜRIYYE: (Ar.) Ka. 1. Inci gibi parlayan, parlak. 2. Parıltılı yıldız.

DÜRNUR: (Fars.) Ka. - Inci ışığı.

DÜRRE: (Ar.) Ka. - Inci tanesi.

DÜRÜST: (Fars.) Er. 1. Doğru, düzgün, sağlam. 2. Bütün, tam.

DÜRVEÞ: (Fars.) Ka. - Inci gibi.

DÜZEY: (Tür.). - Seviye karşılığı olarak uydurulmuş olmayan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

DÜZGÜN: (Tür.). 1. Girintisi, çıkıntısı, pürüzü olmayan. 2. Düzeltilmiş, tesviye edilmiş. 3. Iyi düzen verilmiş. 4. Intizamlı, nizamlı. 5. Yolunda, rayında. 6. Kadınların yüzlerine sürdükleri beyaz veya kırmızı boya. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
Linkback: D Harfi
  • Gösterim 2,846 
  • Isimler ve Anlamları
  • 0 Yanıtlar





Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren sindirgidedelerkoyu..com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Sindirgidedelerkoyu..com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz