Haberler:

SMF - Henüz Yeni Yüklendi!

Ibretlik Bir Hikaye

Başlatan sindirgidedeler, 21 Temmuz 2012, 01:37:08

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

izmir selçuk
LÜTFEN OKUYUN , ARKADAÞLAR !

"Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya! taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak.Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim" dedim.
Döndü bana doğru
"Vaktin varmı ağabey?" dedi.
"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda)
Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
"Birader" dedim, "9.75 değil, 10.50 yazssa istermiydin 50 krş.benden?"
-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın, üstü kalsın demiştim.
Döndü bana, attı kolunu arkaya :
-Vaktin varmı ağabey
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk. Ingiltere'de profösüründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize "Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.
"Aha" dedim, "Bizim meslek", seminerci.
- Ne anlatırdı baban
- Hayattta nasıl başarılı olunur?
O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.
-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü, yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?
-Ne bıraktı?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
"Asıl mirası bizim baba bırakmış."
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim:
-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
AhmetŞerif Izgören

Izgören&Akın Iletişim Bilgileri
23 Kasım 2009 Pazartesi, 10:32 · tarihinde AhmetŞerif Izgören tarafından eklendi
ANKARA

Adres : Bulvar Palas A Blok 141/87 Atatürk Bulvarı 06640 Bakanlıklar / Ankara
Telefon : 90 312 - 419 80 88
Faks : 90 312 - 419 34 84


ANTALYA

Adres : Sinan Mah. Atatürk Cad. 1253. Sok. 2/19 - Antalya
Telefon : 90 242 - 247 72 72
Faks : 90 242 - 247 22 17
Linkback: Ibretlik Bir Hikaye
  • Gösterim 18,953 
  • Hikayeler
  • 2 Yanıtlar




Ana rahminden dünyaya ilk merhaba. Her şeyiyle hazır bebek, o ilk nefesi almaya. Olağan üstü bir olaydır doğum. Her şey, kusursuz biçimde hazırdır öncesinden. Ilk nefesle başlayan mücadele mezara kadar sürecek ve en az ilk anda olduğu gibi hep hazır olmak zorunda olacak güzel bebek. Yaşamı süresince insan, hep kendini bir şeylere hazırlayacak.
Neye mi hazır olmalısınız? Belki de şu an itibarı ile her şeyden önce okuyacağınız bu yazıya hazır olmalısınız. Sessiz ve huzurlu bir ortamda, kendinizi en rahat hissettiğiniz pozisyonda, algılarınız sonuna kadar açık, sonucunda vereceğiniz karar nedeni ile öylesine geçiştireceğiniz bir yazı olmadığı için, tek yapacağınız olsun "Hazır Olmak"...
William Shakespeare Hamlet'inde şöyle der:
"Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele "Hazır Olmak"ta..."
Değişen dünya düzeni içerisinde gelişen teknoloji ve iletişim araçları sayesine her gün ve her an yeni değişiklikler gözlemliyoruz. Varoluşundan beri insanoğlunun hassas dengeler üzerine inşa ettiği yaşantısı, zamanla daha da hassaslaşmaktadır. Öyle ki artık binlerce kilometre ötede gerçekleşen bir olay, eş zamanlı dünyanın bir başka yerinde değişikliklere yol açmaktadır. Bireylerin kişisel olarak bu etkilere, tepkilerini hazırlamaları ve dirençlerini güçlendirmeleri gerekmektedir. Bu şekilde bireyin kendini hazırlaması ile toplumda ortak bir aklın oluşması ve toplumun top yekun değişime ayak uydurması sağlanmakta yada tam tersi olmaktadır.
Yazar Metin Aydoğan'ın "Bitmeyen Oyun" adlı eserinde; "Eskinden büyük olaylar olur, yüzyılda bir çağ atlardık. Günümüz dünyasında öyle gelişmeler oluyor ki, her gün bir çağ atlıyoruz."diyor. Aslında bu tespit maruz kaldığımız bilgi bombardımanına karşılık olabildiğine hazır olmanın gerekliliğini de ortaya koyuyor. Günceli takip etmek, olan ve olası durumlara hazırlıklı olmak, insanı streslerinden arındıran, sağladığı farkındalıkla doğru aksiyonu almasına yardımcı olan önemli bir unsurdur.
Yaklaşık bir yıl önce Alman bilim adamı Gunther von Hagens' tarafından hazırlanan "Body Worlds" adlı sergiyi ziyaret ettim. Serginin bir bölümünde yüz yılın üzerinde yaşayan insanların ortak özelliklerinin belirtildiği bir sunum hazırlanmış. Özelliklerden bir tanesi bu kişilerin çağın gerisinde kalmadan sürekli günceli takip ettikleri, çağın gereklerini yerine getirdikleriydi. Bu yaklaşım, bizde yaygın olan "Yaşlandık, artık bizden geçti." yaklaşımının tam aksine, yeniyi içselleştirerek, eski ile bağlantıyı koparmadan yaşama karşı hazır olmanın önemine vurgu yapmaktadır.
Evet, insanla başladı her şey ve insanla da devam edeceği aşikâr. Bu yüzden her birimizin alacağı tutumu belirlemesi, olan ve olası her değişime hazır olması, hayat amacımıza ve hedeflerimize ulaşarak mutlu bir hayat sürmek adına kaçınılmaz olmuştur. Bireylerin mutluluklarıyla birlikte toplum mutlu olacak ve kişiler kendilerine daha geniş bir hareket alanı ve hareket kabiliyeti sağlayacaklardır. Bu şekilde resim netleşecek, karalar daha hızlı ve doğru alınacaktır.
Her şeyi zamanında yapmak üzerine onlarca atasözümüz mevcut. Bunların tamamının özü hazır olmayı gerektirdiği gibi kişisel gelişim konularının tamamında da, ana hedef kişiyi hazırlamaya yöneliktir.
"Hazır Olmak" dedik ya en başından beri, işte mutlu yaşamanın, hayat amacına ve hedeflerine ulaşmanın tek sırrı bu. Bir rus atasözü der ki, "Þans, hazırlıklı olarak bir fırsatla karşılaşmaktır." Özünde iki kelime ve çok basit. Hazır olmak. Neye mi hazır olmak?
Hayata hazır olmak, akşam işten geldiğimizde bizden bir çift güzel söz, bir buket çiçek bekleyen eşimize hazır olmak. Tüm gün bize hasret kalan, sıcak bir kucak bekleyen evladımıza hazır olmak. Çat kapı gelen iki dostumuza, ansızın davet edildiğimiz satış toplantısına hazır olmak, çıkacağımız yola, atacağımız adıma, alacağımız nefese hazır olmak. Belki de en önemlisi son nefesimizi vermeden, hayatta hayata bırakacağımız her şeye hazır olmak.
Ancak hazır olduğumuz zaman kolay iletişim kurabilen, daha az stresli, seçenekleri görebilen, esnek düşünebilen, duyusal keskinliği gelişmiş, algıda seçici olabilen, yaşadıklarından keyif alan, mutluluğa daha kolay ulaşabilen, nefes aldığının farkında olan ve kendini gerçekleştiren bireylerden olacağız. Günlük hayatın bizi bilinçsiz bir şekilde oradan oraya sürükleyen karmaşasından uzak, yolunu kaybetmiş gemiler gibi savrulmaktansa, henüz yola çıkmadan rotasını belirlemiş, olası her duruma hazırlıklı kaptanlar gibi hissedeceğiz.
Işte sözün bittiği, hiç olmadığı kadar keyifli bir hayatın başlayacağı yerdeyiz...
"Bütün mesele hazır olmakta....."

Kitap Okumanın "Püf" Noktaları

Zartın 10 sırrı, zurtun 1552 yolu vs. varken, kitap okumanın "püf" noktaları olmaz mı?
Eski bir kitap kurduyum. Ortaokul yıllarında başladı kitap okuma sevdam. Dünyam olurdu okuduğum kitaplar. Bitince kurtulamazdım etkisinden. Farklı dönemlerde, karakterlerde yaşamanın fırsatı idi okuduklarım. Bazen bir cümle görürdüm. Defalarca okurdum. Anlamadığımdan değil, benim içimdeki duyguyu bir başkası nasıl da böyle güzel yazabilmiş diye. Bazı kelimelerin dizilişini kıskanırdım.
Ya, bunu ben yazmalıydım diye... Bir yazara kaptırırdım kendimi. Onun bütün kitaplarını okumadan içim rahat etmezdi. Çözerdim dil kalıplarını adeta. Içimden onun yazım tarzında konuşurdum. Kapağı açılmamış her kitap heyecan verirdi. Bitenlerse zenginlik. Öyle her kitabı alamazdık. Param yetmezdi. Bugünkü kafeli kitapçılar da yoktu. Düzenini ezbere bildiğimiz birkaç yer vardı. Kredi kartı falan nerede... En fazla söz verirdin sonraki aylar ödeyeceğim diye. Onlar da sana bir kart çıkarırlardı. Belki böylece birkaç kitabı alabilirdin aynı anda... Ilk kitabını çıkaran Türk yazarlar bulmaya çalışırdım. Kendimce destek olurdum onlara... Kitabın arka kapağındaki yazılardı beni en çok etkileyen. Ama ünlü kişilerin "okudum, şahane idi." yazıları değil. Yazarın kendi kelimeleri büyülerdi... Alınacak kitaba karar verilirdi...
Derken...
Daha çok kitap alabilir oldum. Hep istediğim gibi... Hem roman, hem tarih kitabı alabiliyordum. Birikmeye başladı kütüphanemdeki okuma listelerim. E okul, koşturmaca, sonra iş derken göz atabilir oldum yazılanlara... 30 sayfa ondan, 20 sayfa bundan, yanı kıvrık, içi burkuk, koy kenara... E vakit yoklar falan... Moda bahanelerden geri kalmaz oldum. Çıkan kitapların kapaklarını ve konusunu bildim, içindekileri sindiremedim. Hep yeni kitaplar almaya devam ederek. Bir şey satın alınacaksa öncelik kitaplardaydı, tamam, güzel... Ama rejim yapan kişinin her şeyi yiyip, ama diyet yemeklerimi yemeyi ihmal etmedim demesi gibiydi... Çantamda hep aralarda okumak için tuttuğum kitaplar nedense o dönem daha ağır geldi çantama. Eskiden bulabildiğim vakitler de kısaldı mı ne... Ve sonra bir ara... Okuyamaz oldum. Tek satırı bile sindiremez...
Sonra...
Dedim bu olmaz. Öyle çok büyük anlamlar yüklediğimden falan değil. Insanın sevdiği ne olursa olsun "bedel" ödemesi lazım. Dur, ne yap yap, barış yeniden dedim kendime. Eski yaptıklarıma döndüm aslında... Akademisini, teorisini falan bilmem de, kendimde işe yarayanları paylaşabilirim. Belki aynı uzaklaşmayı yaşayanlar vardır. Kavuşmaya vesile olur...
Işte en püfünden yöntemler:
1) Yatağınızın başucundaki bütün kitapları kaldırın.
2) Kütüphanenizdeki kitapları gözden geçirin.
3) Okuduklarınızı bir yere, okumadıklarınızı bir yere koyun, ayırın.
4) Ister kütüphanenizden, ister kitapçıdan 1 tane, ama sadece 1 tane kitap seçin, alın.
5) Seçtiğiniz kitap en "ideal" kitap olmak zorunda değil. En "sevebileceğiniz" kitap olsun yeter. En sevdiğiniz alandan, en sevdiğiniz yazardan seçin.
6) Kendinize bir söz verin. Her gün en az 10 sayfa okuyacağım diye. 100 sayfa okumayı hedeflemeyin. Haftada 3 kitap bitireceğim de demeyin. Sadece 10 sayfa. Ama bu söz öyle bir söz olsun ki, ne olursa olsun o 10 sayfayı okuyun. Süreklilik miktardan önemlidir. Sonunda göreceksiniz ki az az başlamışsınız. Pek çok kitap okumuşsunuz.
7) Kendinize kitap okuyabilecek fırsatlar yaratın. Fırsatlar neler olabilir: Bunlardan sadece birini bile seçseniz yeter.
Kitabınız hep yanınızda olsun.
Toplu taşımda okuyabilirsiniz. Otobüs, uçak, dolmuş.
Beklerken okuyabilirsiniz. Dişçi, görüşme, seyahat... Bekleyip de sıkıldığımız pek çok yer var. ( Dizilerin reklam aralarında okusanız bile kaç kitap biter!)
Akşam çocuğunuzla okuma saati yapın. O henüz okumayı bilmiyor bile olsa, oturun, o resimli kitaplara baksın, siz 10 sayfanızı okuyun. En fazla 15 dakikanızı alır.
Yatmadan önce okuyun. Uykuya geçişinizi de çok kolaylaştırır.
Öğle arasında okuyun.
8) Elinizdeki kitabı bitirmeden asla bir başka kitaba geçmeyin. Kitap sizi sarmamış bile olsa yeniden kitap bitirme alışkanlığınızı kazanmanız lazım. Günde sadece 10 sayfa.
9) Okuduğunuz kitap bitmeden yeni bir kitap almayın. Çok sevebileceğiniz bir kitap olsa bile.
10)Kitaplarınızın özetini çıkarmaya çalışmayın. Beğendiğiniz bölümler varsa kurşun kalemle parantez içine alın. Kitabın ilk sayfasına sayfa numarasını yazın. Sonra baktığınızda göz atabilirsiniz.
11) Kendinizce farklı yöntemler keşfedin ve kararlı olun.
Çokluk içinde yaşanan yokluklar dönemindeyiz. Büyük hedefler peşinden koşarken atılabilecek küçük adımları yitirmekteyiz... Olay yaşamımızı da, kitaplarımızı da sadeleştirmekten geçiyor sanki...
Keyifli okumalar...


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren sindirgidedelerkoyu..com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Sindirgidedelerkoyu..com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz